Cinle Dalga Geçme
17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü Abla, o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı Kurân'ı çikarması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda; ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu. Bendeyse hiçbir şey olmuyordu ve hiçbir şey de hissetmiyordum...
Bir gece, Döndü, ablası, ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı, epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı, uyudu başka odada. Biz, hala sohbet ediyorduk. Saat, gece 02.00 olmuştu.. Ben, cin cagirmayi önerdim. Bu, onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KİKİ adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin cağirdık dualarla. Bu islerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk. Kibritler de sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben, yaşımın da küçük olmasından dolayı bayağı zirvalamaya baslamıştım. Cinle dalga geçiyordum. Yanımdakilerse iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli, "Sus!" diye uyarıyorlardı. Neyse, bir müddet sonra ışık, kendiliğinden kapandı. Kalktım, düğmesine bastım, açtım. Arkamı döndüm ki tekrar "Çattt!" diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi oldugundan, mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabı, zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye basladı.. Hepimiz, korkudan sapsarı olmustuk. TV açık değildi. Birden TV açıldı. O zamanlar, sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar, fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz, bin bir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım! Cin, gitmemişti, ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri, kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın, bayıldı bayılacak...
Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Emine'nin nişanlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz. Acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gidecegi yol da ormanın içinden geçen ve derenin oldugu bir yer. Neyse, bu çıktı gitti ve biz, cini göndermek için uğraşmaya devam ettik.. Tabii ki başaramadık. Öyle kızdırmışım ki onu, her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yani, yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken, hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız..
Yengemin sesiyle uyandık. "ORTALIGIN HALİ NE BÖYLE!" diye soruyordu. Ona anlattık. O da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda, onu taşlamıştı cinler. Bu taşlar, pek bir yerine isabet etmemişse de, omzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece, ben anneannemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü Abla'mı da çok sıkıştırmışlar ve acayip dövmüş cinler. Kız, günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin, beni yaşım küçük olduğu için affettiğini, yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını, ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...
17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü Abla, o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı Kurân'ı çikarması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda; ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu. Bendeyse hiçbir şey olmuyordu ve hiçbir şey de hissetmiyordum...
Bir gece, Döndü, ablası, ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı, epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı, uyudu başka odada. Biz, hala sohbet ediyorduk. Saat, gece 02.00 olmuştu.. Ben, cin cagirmayi önerdim. Bu, onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KİKİ adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin cağirdık dualarla. Bu islerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk. Kibritler de sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben, yaşımın da küçük olmasından dolayı bayağı zirvalamaya baslamıştım. Cinle dalga geçiyordum. Yanımdakilerse iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli, "Sus!" diye uyarıyorlardı. Neyse, bir müddet sonra ışık, kendiliğinden kapandı. Kalktım, düğmesine bastım, açtım. Arkamı döndüm ki tekrar "Çattt!" diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi oldugundan, mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabı, zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye basladı.. Hepimiz, korkudan sapsarı olmustuk. TV açık değildi. Birden TV açıldı. O zamanlar, sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar, fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz, bin bir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım! Cin, gitmemişti, ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri, kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın, bayıldı bayılacak...
Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Emine'nin nişanlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz. Acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gidecegi yol da ormanın içinden geçen ve derenin oldugu bir yer. Neyse, bu çıktı gitti ve biz, cini göndermek için uğraşmaya devam ettik.. Tabii ki başaramadık. Öyle kızdırmışım ki onu, her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yani, yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken, hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız..
Yengemin sesiyle uyandık. "ORTALIGIN HALİ NE BÖYLE!" diye soruyordu. Ona anlattık. O da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda, onu taşlamıştı cinler. Bu taşlar, pek bir yerine isabet etmemişse de, omzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece, ben anneannemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü Abla'mı da çok sıkıştırmışlar ve acayip dövmüş cinler. Kız, günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin, beni yaşım küçük olduğu için affettiğini, yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını, ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...
Evde Tek Başına...
Bu hikayeyi bana kuzenim anlattı. Geçen yaz, başından geçmis ve benim haricimde kimseye anlatamamıs, inanmazlar diye…
Halamlar, yani kuzenimin ailesi Ankara’da, Ayrancı’da 6 katlı bir apartmanın en üst katındaki dairede yaşıyor. Yaz tatili için ailesi Bodrum’a gitmiş ve kuzenim de final sınavlarından sonra onlara katılacakmış. Evde yalnız kalmaktan korktugu için en yakın kız arkadaşını beraber kalmak için eve davet etmiş; ama arkadaşının ailesi buna karşı çıkmış, 2 kız tek başlarına bir evde kalamazlar diye. O da mecburen katlanmış evde kalmaya ve de sınavlarına çalışmaya.
Evdeki 2. yalnız gecesiymiş. Erkenden yatağına yatmış ve odasındaki televizyonu da açık bırakmış. Reha Muhtar’ın sesi kulaklarında
çınlayarak uykuya dalmış. Bir ara bedeni hafifçe sarsılarak uyanmış ve hemen ardından gecenin sessizliği yırtan uğursuz ezan sesi ile irkilmiş. Gözleri hala kapalıymış. Ezanı okuyanın sürekli olarak “Cin, cin el-Allah” dediğini farketmiş ve odasında ufak bir ses duymuş, imamın bağırışına karışan… Televizyonun sesidir diye aldırış etmemiş ve tekrar uyumaya çalışmış. Ses tekrarlanınca ve bu sefer ona biraz daha tanıdık bir ses olarak gelince, annesinin sesi sanmış. Evde kendisinden başka kimse olmadığını hatırladığı anda gözlerini açmış ve de kapkaranlık odaya
korku ile bakmış. Sese bir kez daha kulak vermis ve duydugu sey, ufak bir kiz ******nunkini andıran ve arada bir yaşlı bir kadının sesine dönüşen, kesik ve kısık fısıltılarmış. O an, sırtından soğuk terler dökülmüş ve odasında başka bir varlığı hissetmesinin ona verdigi ürperti ile tüyleri diken diken olmuş. Yerinden kalkmaya çalışmışsa da, kıpırdayamamış. Çığlık atmış ama kendi sesini duyamamış. Sadece odasındaki o fısıltılar ve mırıldanmalar daha da güçlenerek, yüzüne dogru yavaş yavaş yaklaşmış. Artık kalbini saran dehşete ve kendisini felç eden, şimdiye kadar hiç hissetmedigi kadar güçlü olan bu korkuya dayanamayacağını düşündüğü anda, çalan kapı zili ile kendine gelmiş. Onun çıglıklarını duyan komşularının geldiğini düşünerek rahatlamış. Hemen yataktan fırlayarak, kapalı olan televizyonunun önünden geçip odanın ortasında bir ara durmuş ve karanlığa bakakalmış. Olanlara inanamıyormuş ve de sadece çok kötü bir kabus gördüğünü düşünerek, rahatlamıs. Birden, apartmanın içinde koşuşturma sesleri duymus. Bu sesler, kafese tıkılmış bir hayvanın ordan kurtulmak için delice koşarken çıkardığı toynak seslerini andırmış ona. Bu sesler, yavaş yavaş azalmış ve sonunda etraf, huzur dolu bir sessizliğe bürünmüş. Tam odasına geri dönecekken, sokak kapısından gelen şiddetli ve inatçı tekme sesleri ile istemeden de olsa kapıya yönelmiş. Kapı deliğinden bakmış önce, ama apartmanın içi zifiri karanlıkmış. Işığa basmış ama kapı önünde kimsecikler yokmuş. Komşular gitti heralde diye düsünmüs ve de kapıyı yavasça açmış… Ve gördüğü sey, hemen önünde duran ve ona kızgın gözler ile bakan kıllı bir keçi olmuş. Neye uğradığını şaşırarak korkuyla yerinden zıplamış ve de başından aşağı kaynar sular dökülerek, o an bilincini kaybederek bayılmış. Uyandığında ise yatağındaymış. Odasındaki garip kokuya aldırmayarak, mutfağa gidip, kendine bir kahve yapmak için doğrulmuş yatağından. Yatak altındaki terliklerini ararken, kendi kendine gülmüş boşu bosuna korktuğu için… Terliklerini bulmuş, onları giymek için ayağa kalktığı anda ise, kulaklarını tırmalayan “ONLARI GİYMEEEEEEEEEEEE!!!!!!!!!” diye bağıran bir cırtlak ses, onu tekrar bilinçsiz bir uykuya daldırmış, gerisini hatırlamıyor…
Bu hikayeyi bana kuzenim anlattı. Geçen yaz, başından geçmis ve benim haricimde kimseye anlatamamıs, inanmazlar diye…
Halamlar, yani kuzenimin ailesi Ankara’da, Ayrancı’da 6 katlı bir apartmanın en üst katındaki dairede yaşıyor. Yaz tatili için ailesi Bodrum’a gitmiş ve kuzenim de final sınavlarından sonra onlara katılacakmış. Evde yalnız kalmaktan korktugu için en yakın kız arkadaşını beraber kalmak için eve davet etmiş; ama arkadaşının ailesi buna karşı çıkmış, 2 kız tek başlarına bir evde kalamazlar diye. O da mecburen katlanmış evde kalmaya ve de sınavlarına çalışmaya.
Evdeki 2. yalnız gecesiymiş. Erkenden yatağına yatmış ve odasındaki televizyonu da açık bırakmış. Reha Muhtar’ın sesi kulaklarında
çınlayarak uykuya dalmış. Bir ara bedeni hafifçe sarsılarak uyanmış ve hemen ardından gecenin sessizliği yırtan uğursuz ezan sesi ile irkilmiş. Gözleri hala kapalıymış. Ezanı okuyanın sürekli olarak “Cin, cin el-Allah” dediğini farketmiş ve odasında ufak bir ses duymuş, imamın bağırışına karışan… Televizyonun sesidir diye aldırış etmemiş ve tekrar uyumaya çalışmış. Ses tekrarlanınca ve bu sefer ona biraz daha tanıdık bir ses olarak gelince, annesinin sesi sanmış. Evde kendisinden başka kimse olmadığını hatırladığı anda gözlerini açmış ve de kapkaranlık odaya
korku ile bakmış. Sese bir kez daha kulak vermis ve duydugu sey, ufak bir kiz ******nunkini andıran ve arada bir yaşlı bir kadının sesine dönüşen, kesik ve kısık fısıltılarmış. O an, sırtından soğuk terler dökülmüş ve odasında başka bir varlığı hissetmesinin ona verdigi ürperti ile tüyleri diken diken olmuş. Yerinden kalkmaya çalışmışsa da, kıpırdayamamış. Çığlık atmış ama kendi sesini duyamamış. Sadece odasındaki o fısıltılar ve mırıldanmalar daha da güçlenerek, yüzüne dogru yavaş yavaş yaklaşmış. Artık kalbini saran dehşete ve kendisini felç eden, şimdiye kadar hiç hissetmedigi kadar güçlü olan bu korkuya dayanamayacağını düşündüğü anda, çalan kapı zili ile kendine gelmiş. Onun çıglıklarını duyan komşularının geldiğini düşünerek rahatlamış. Hemen yataktan fırlayarak, kapalı olan televizyonunun önünden geçip odanın ortasında bir ara durmuş ve karanlığa bakakalmış. Olanlara inanamıyormuş ve de sadece çok kötü bir kabus gördüğünü düşünerek, rahatlamıs. Birden, apartmanın içinde koşuşturma sesleri duymus. Bu sesler, kafese tıkılmış bir hayvanın ordan kurtulmak için delice koşarken çıkardığı toynak seslerini andırmış ona. Bu sesler, yavaş yavaş azalmış ve sonunda etraf, huzur dolu bir sessizliğe bürünmüş. Tam odasına geri dönecekken, sokak kapısından gelen şiddetli ve inatçı tekme sesleri ile istemeden de olsa kapıya yönelmiş. Kapı deliğinden bakmış önce, ama apartmanın içi zifiri karanlıkmış. Işığa basmış ama kapı önünde kimsecikler yokmuş. Komşular gitti heralde diye düsünmüs ve de kapıyı yavasça açmış… Ve gördüğü sey, hemen önünde duran ve ona kızgın gözler ile bakan kıllı bir keçi olmuş. Neye uğradığını şaşırarak korkuyla yerinden zıplamış ve de başından aşağı kaynar sular dökülerek, o an bilincini kaybederek bayılmış. Uyandığında ise yatağındaymış. Odasındaki garip kokuya aldırmayarak, mutfağa gidip, kendine bir kahve yapmak için doğrulmuş yatağından. Yatak altındaki terliklerini ararken, kendi kendine gülmüş boşu bosuna korktuğu için… Terliklerini bulmuş, onları giymek için ayağa kalktığı anda ise, kulaklarını tırmalayan “ONLARI GİYMEEEEEEEEEEEE!!!!!!!!!” diye bağıran bir cırtlak ses, onu tekrar bilinçsiz bir uykuya daldırmış, gerisini hatırlamıyor…
0 Comments
Yorum Gönder