22 Nisan 2020 Çarşamba

Allahsız Osman Paranormal olaylar

Allahsız Osman Paranormal olaylar
İstanbul'da 1800'lü yıllar... O zamanın ünlü kabadayılarından Ustura Kemal ve arkadaşları, Karacaahmet Mezarlığı'nın karşısında bir evin bahçesinde çilingir sofrası kurmuşlar. İçki masası muhabbeti tüm hızıyla devam ederken, laf dönüp dolaşıp mezarlık ve ölü konusuna gelmiş. İçinde zırnık Allah korkusu ve vicdan bulunmadığını iddia ettiği için lakabı Allahsız Osman olan bir kabadayı, "Ulan ölü ne ki be?! Sen sağ olanlardan kork, ölüden kimseye zarar gelmez" demiş. Ustura Kemal da muhabbeti koyulaştırmak için, "Ulan Osman, madem ölüden korkmuyosun, gel şunu iyiden iyiye ispatla bize!" diye dalga geçmiş.

Allahsız Osman, bunu nasıl yapacağını sorunca; Ustura Kemal, "Aha şu karşıdaki Karacaahmet mezarlığını görüyosun. Madem Allah'a inanmaz ve ölüden korkmazsın, bu gece 12'de mezarlığa girip sana vereceğimiz kazığı mezarlığa içinde bi yere çak. Sabah biz gidip, kazığın orada olup olmadığına bakarız. Eğer orada bi kazık varsa seni takdir ederiz" demiş. Allahsız Osman, aslında, gece mezarlığa girmek bir yana, yanından geçerken bile türkü söyleyen bir adammış. Ama yiğitliğe leke süremeyeceğinden, "Peki ama siz de benimle gece gelip, mezarlık çıkışında bekleyeceksiniz." demiş. Zaten bu konuşmalar akşam saatlerinde yapılıyomuş, gece yarısı kalkıp Karacaahmet Mezarlığı'na gitmişler.

Osman, gece karanlığında mezarlığın büyük kapısından içeri girmiş. Herkesin Allahsız Osman olarak bildiği o cesur (!) kabadayı, mezarlığın içinde salavatlar getirerek bi elinde kazık, bir elinde çekiç ilerlemiş. Bir mezarın yanına geldiğinde alelacele eğilip kazığı yere çakmış. Korktuğu için de hemen oradan uzaklaşmak istemiş. Ama birşey, giydiği setrenin, (o zamanlar erkeklerin giydiği uzunca eteği olan bi tür giysi) ucundan tutmuş. Allahsız Osman vargücüyle, "İmdaaat! Ulan yardım edin. Ölü beni tutuyooor!" diye feryat etmiş; ama kendinden epey uzakta olan arkadaşlarına sesini duyuramamış. Bağıra çağıra mezarın üzerine yığılıp, kalp krizinden oracıkta ruhunu teslim etmiş.
Uzunca bir süredir mezarlığın dışında bekleyen arkadaşları, Allahsız Osman'ın kendilerine oyun oynayıp, mezarlığın öteki kapısından çıktığını düşünüp dağılmışlar. Ertesi sabah ise, Ustura Kemal ve arkadaşları kazığın çakılı olup olmadığına kontrol için Karacaahmet Mezarlığı'na gelmiş. Bi bakmışlar ki, Allahsız Osman, kazıkla beraber setresinin ucunu toprağa çakmış durumda, bir mezarın üzerinde cansız yatıyomuş.
A-N-N-E

Anlatacağım olay başımdan geçtiğinde, Bursada Milli Piyango Anadolu Lisesinde lise 1. sınıf okumaktaydım. 7 kişiden oluşan bir arkadaş gurubumuz vardı. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez ve ne yaparsak hep beraber yapardık. Okulda canımız çok sıkıldığında kimin evi boşsa o arkadaşın evine gider ve akşam okul çıkış vaktine kadar orada vakit geçirirdik.

Birgün gene, "Okuldan kaçıp ne yapalım?" derken; S. isimli arkadaş, evlerinin boş olduğunu, ailesinin Rusya'dan gelen akrabalarını almak için İstanbul'da olduklarını söyledi. Ve en erken 1 gün sonra geleceklerdi. Biz, her zamanki gibi makarna, patates vs. alıp onların evine gittik.

Yemek yeme faslı falan bittikten sonra oturup televizyon izliyorduk. Hepimiz, sıkılmıştık ve yapacak bir şeyler arıyorduk ki, arkadaşlardan biri, cin çağırmayı önerdi. İhtiyacımız olan şeylerse bir kahve fincanı ve alfabenin harflerini yazacağımız kağıt parçalarıydı. Geniş bir tepsinin üzerine bütün bir alfabeyi dairesel şekilde kağıt parçalarına yazdık ve fincanı ortasına koyduk. Yapmamız gereken, okumasını söylediği duaları okuyup cinle sohbet etmeye başlamaktı. Bu gibi olaylara o güne kadar kesinlikle inanmadığımdan dolayı ben hala işin ciddiyetinde değildim ve zaten bilmediğim için dua okumadım.

7 kişi birden parmağımızı fincanın üstüne koyup duaları okuduk sonra, cine, "Geldin mi?" diye sorduğumuzda, fincan, "Evet." yazısına doğru kaydı. Ben, hala inanmıyordum; ama ortam bozulmasın diye hiçbir yorum da bulunmuyordum. Yaklaşık yarım saat boyunca,"cin" e çeşitli sorular sorduk ve kimi zaman güldüğümüz, kimi zaman inanmadığımız cevaplar aldık. Ama bütün gülüşmelerimiz ve eğlencemiz, dehşet anını yaşadıktan sonra ortadan kayboldu!
"Cin" , sorularımızdan birini cevaplarken, birden fincan tepsinin ortasına geldi. 2-3 defa dairesel bir hareket yaptıktan sonra, sırasıyla "A", "N", "N", "E" harflerine gitti. Hiçbirimiz bi anlam veremedik. Ancak 1-2 saniye sonra evin kapısı açılıp S.nin annesi eve geldiğinde hepimiz şok olmuştuk!

Hasan Amca ve Cinler

İzmir'in Bergama Semti'nde, 1962 yılında, o dönem bağlarda çalışan Hasan adında dedemin bir arkadaşı olayı yaşayan şahış.. 4 tane çucuğu varmış zamanında. Bağlarda çalıştığı için de eve uzak olduğundan dolayı, çalıştığı bağın hemen önündeki ufak ker*** bir evde uyuyomuş. O dönemlerde, genelde insanların geçimi ya tütün kırmak, ya da bağ bahçe işleri. Kıt kanaat geçiniyolarmış.
Gecenin bir vakti, dedemlerin kapı çalınıyor. Şaşırıyorlar, "Kim bu saatte?" diye. Dedem, kapıyı açmış; gelen Hasan Amca... Kendi evi uzak olduğundan dolayı sanırım, ilk aklına gelen yer dedemgilin evi olmuş. Acayip perişan bir haldeymiş. O yaştaki adam, ağlıyomuş kapıda. Çok korkmuş. Neyse, içeri buyur etmişler. Anlatmaya başlamış. Uyurken, göremediği ama hissettiği birşey ona dokunmuş ve küçük ker*** evde adını sölemiş. O da çok korkmuş, kaçmış. Dedem, inanmamış haliyle. Daha sonra, beraber gitmişler. Zorla ***ürmüş bizimkiler, "Yoktur öyle birşey." diye. Gidip bakıyorlar, hiç kimse yok etrafta. Yalvarmış resmen, "Sizin bahçede de yatarım; ama burda kalmayım!" diye.O geceyi bizimkilerde geçirmiş.
Daha sonraki gecelerde de aynı olay tekrarlanmış. Korkudan sanırım, deliriyor adam. Hemen hastaneye kaldırıyorlar. Çünkü yaz günü, kazaklar falan giyiyomuş. Birkaç hafta sonra, dedemlerin kapı yine çalınıyor gece. Dedem açıyor kapıyı. Karşısında en yakın arkadaşı. Hastaneden kaçtığını düşünüyor. Dedeme garip bi ses tonuyla, "Gel," diyor, "Gidelim." Korkup kapıyı kapamış dedem de. Çünkü yüzündeki ifadeyi hiç beğenmemiş. Birkaç gün sonra, hastaneden ölüm haberi geliyor. Neden öldüğünü bilmiyorum. Bergama'da, Ulucami'de naaşını yıkarlarken, imamın dediği olay ilginç. Kolunda arap hafleriyle yazılmış bir iz farkediyorlar.. Dedeme söylüyolar. Zaten en son gece eve gelenin de ne olduğunu hep sormuştur kendisine herhalde. Daha sonra bir çok gece, dedem rüyalarında arkadaşını görüyor. Dedem, vefat etmeden önce bana anlatırdı bunu. Ben de tırsardım. Şimdi ne zaman gecenin bir yarısı kapı çalsa, bu olay aklıma gelir.
Musallat Taşı
Köyümüz, Tipi Köy Iç Anadolunun en eski köylerindendir. Köyümüzün mezarlığı, evimizin tam karşisındaydi. Komşumuzun bize, "Orada garip seyler gördüm,." demesi, bizi ne kadar ürkütse de inandırmıyordu. Ta ki Burak arkadaşımın sünnet gecesine kadar. Birden, arkadaşımın hediyesini evde unuttugumu farkettim. Gece, garip olayların olduğunu bildigim için, eve gitmeye korkuyordum. Eve yaklaştığımda, bazı çığlıklar duymaya basladım. Musalla taşının üzerinde garip ışık büzmelerinin daire biçiminde döndügünü gördüm ve birden at sesleri gelmeye basladı. İleriye dogru baktığımda, atin üzerine binmiş bir gelinin hızla musalla taşına doğru geldigini gördüm. Gelin, bir süre musalla taşının etrafında dolaştıktan sonra, mezarlığa girerek ağıt yakmaya basladı. Ben, bu arada korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Daha sonra, bir düğün alayının gelip gelini alarak oradan hızla uzaklaştığını gördüm. Ben de düğün yerine koşup olanları dedeme anlatmaya basladım. Dedem, bana inanmadı. Ertesi sabah, mezarlığa bakmaya gittiğimde, bir gelin duvağını bir mezara baglı olarak buldum.Bu duvaği dedeme gösterdigimde, dedemin ağladığını ve bu duvağın savaşta, gelinken sehit olan ablasına ait oldugunu ve mezarınsa sevdiğine ait oldugunu söyledi. Birkaç yıl sonra, Akşehir Gölü'nün taşmasıyla köyümüz sel altında kaldi. Bir daha böyle bir olay görülmedi.

21 Nisan 2020 Salı

Bir Cin Çağırma Hikâyesi 2 Hikaye Tek Parça


Bir Cin Çağırma Hikâyesi 2 Hikaye Tek Parça
14 yaşımdayken birgün İsviçre'de arkadaşlarla cin çağıralım dedik ve bu konu hakkında bir sürü bilgi edindik. Yaklaşık 1 hafta sonra, ilk seansı denedik ve başarılı olduk. Bu seanslar, çok heyecanlı olmaya başladı ve biz bunu sürekli tekrarladık... Ben, bu konuyla arkadaşlarımdan daha fazla ilgilendiğim için onlara daha da yakınlaşmak istedim! Önceleri başarılı olamadım ve cinlere inancım azaldı. Derken, 15 yaşlarımda bu olayları rüyamda yaşamaya başladım ve gerçek hayata geçti. Yavaş yavaş sevmediğim insanlara küçük zararlar gelmeye başladı. Artık birşeyler olmadan önce, hissedebiliyordum bu da beni çok mutlu ediyordu ve ben, gittikçe kendimi onların yanında hissetmeye başladım! 16 yaşımda, Türkiye'ye temelli dönüşümde onlar da benimleydi. Bu şekilde çok güzel ve ilginç yıllar geçirdim ve 18 yaşıma geldiğimde bir radyoda DJ'likle uğraşıyordum. Bir gece nöbeti sırasında, yine yalnız değildim; ama bu defa bunu hissetmek, bana mutluluk vermiyordu. Aksine huzursuz olmaya ve boğulmaya başladım. Bir ses geçirmez stüdyoda, ilginç bir şekilde birinin nefesini ensemde hissettim ve tüylerim ürperdi. Hatta ilk defa korktum! Tüm bunların yorgunluktan ve uykusuzluktan olabileceğini düşünerek mutfağa bir bardak su almaya gittim. Tam arkamı dönüp ışığı söndürürken, biri arkamda adımı fısıldadı ve o an korkudan kanımın çekildiğini hissettim. En kötüsü de, radyonun olduğu binadaki daireler işyerleriydi ve gecenin saat 02:30 da benden başka hiç kimse yoktu! Tam bu sırada, bu düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan ikinci ve daha şiddetli bir sesle irkildim ve stüdyoya kaçıp (belki aptallık ama) kapıyı kitledim! Yerime oturdum, suyumu içtim ve müziği sonuna kadar açtım; ama yine de bu durumdan kurtulamadım, çünkü bu defa omzuma bir el hissettim!!! Dona kaldım... Hiç kıpırdamadan korkarak karşımdaki aynadan arkamda olup bitenleri kestirmeye çalıştım ve gördüklerim beni dehşete düşürdü!!! Arkamda bir takım gölgeler yer değiştirip duruyordu sanırım 7-8 tane! Panik halinde radyodan resmen kaçarak ve ağlayarak aşağı indim. Tek düşündüğüm, motoruma atlayıp ordan uzaklaşmaktı; ama motoru çalıştıramadım! Bir kaç kez denedikten sonra başardım ve süratle eve gittim. Tam eve yaklaşırken motor birden durdu. Motorun sesini duyan köpeğim ,koşarak geldi ve beni tanımamış gibi davranıp (ki bu hiç yapmadığı bişey) kaçtı! Ağlayarak hızla eve girdim. Annem büyük bir panikle uyandı ve sonra bir kaç arkadaşımı gecenin saat 03:00 ünde panikle eve çağırdım. O gece hiç birimiz uyumadık ve yalnız olmadığım için kendimi daha iyi hissettim. Ertesi gün farklı farklı hocalara gittik ve yapılması geteken ne varsa yaptılar. Ama tüm bunlar yetmedi ve peşimi bırakmadılar ve en kötüsü artık onlara alışmaya başlamıştım! Sonra sadece birisini çok net bir şekilde bulunduğum her ortamda görmeye başladım! Bir bayandı ve sürekli karşımda, yanımda, hep yakınımda bir yerlerde oturup gülerek beni izliyordu! Onun varlığı, artık bana korkudan çok rahatsızlık vermeye başlamıştı. Çünkü; elini tuttuğum veye dokunduğum kızların o an ya burunları kanıyordu, ya düşüp bir yerlerini incitiyorlardı, ya da bir yerleri ağrıyordu! Böyle devam edemeyeceğimi düşünüp onu ciddiye alıp dinlemeye karar verdim. Bu arada tekrar hocaya gidip bu konuyu danıştım ve benzer olaylarla karşılaşan insanlarla görüştüm. Onun beni rahat bırakması için tek bir isteği vardı o da; cinsel beraberlik! Ama ben bunun yalan olduğunu ve bir kez beraber olduktan sonra ömür boyu onun esiri olacağımı öğrenmiştim! Sürekli beni tahrik ediyordu ve kendime zor engel oluyordum. Bu sırada bana yardımcı olan bir hocanın tavsiyesiyle istanbul da bir medyuma gittim. 3 gün, onun evinde kaldım ve çok değişik yöntemler uyguladı. Sonuç mu: Bu başımdan geçen olayı kız arkadaşımla beraber hem de hiç bir yerine bir şey olmadan sizlere aktarabildik! Tek tavsiyem hayatınızı daha heyecanlı kılabilmek için bu olaylarla ilgilenmeyin. Çünkü kaybettiğiniz şey yine kendi hayatınız!!!!

Bir Ruh Çağırma Daveti
Merhabalar. Sizlerle bunda 18 yıl önce liseye giderken arkadaşlarımla beraber yaptığımız bir daveti ve sonrasında yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. O zamanlar ilk yarı yıl tatili yaklaşıyordu. Dersler boş geçtiği için çoğumuz okulu kırıyorduk. 6 arkadaş birinin evinde toplandık 4 kız, 2 erkek olarak. Arkadaşımızın annesi, bizi rahatsız etmemek için başka bir yere gitti. Ev, bize kaldı. Bir süre muhabbetten sonra konu filmlere oradan da ruh çağırma olaylerına geldi. Daha önce İran'da yaşamış ama Türkiye'ye yerleşmiş olan Gita adındaki arkadaşımız bize nasıl ruh çağırılacağını, orada insanların yaptığını ve herşeyi sorup cevabını alabileceğimizi söyledi. Ben, bu işlerle ilgilenmeme rağmen arkadaşlarım bilmediği için işi makaraya aldım.Diğer arkadaşım da aynı benim gibi yaparak işi şakaya vurdu. Fakat kızlar, "İlla ki yapalım." diye ısrar edince, "Tamam." dedik.
Gita'nın istediği malzemeler masaya kondu (Davet yöntemini anlatmayacağım). Hepimiz masanın etrafına oturup el ele tutuştuk. Gita bazı şeyler söyleyip daha önce hazırladığımız malzemelerle davete başladı. Biz tabii hala işi şakaya vuruyoruz. Derken bir sessizlik çöktü üstümüze. Herkes el ele tutuşmuş sanki ağırlaşmıştı. Ama kızlardan bazıları resmen titriyordu. Yaklaşık yarım saat sonra masanın ortasında duran ayna sanki kararmaya başladı. herkes biribirine bakıp, "Tansiyonum falanmı düştü?" diye düşündü. Daha sonra aynada resmen dumanlar belirmeye başladı. Bu arada çığlıklar koptu tabii. Ama Gita, seansı bırakırsak başımıza bela olacağını söyleyip devam etmemezi sağladı. Aynada birimiz dışında hepimiz dumana benzer görüntü görüyorduk. Yalnız ev sahibi olan arkadaşımız, gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki, biz "Aklını kaçırdı..." dedik. Herkes de renk bembeyaz oldu. "Ya bize gele gele bu çocuk mu geldi!" deyince bizde iyice film koptu. O, aynada bir çocuk görüp duyuyordu ama biz sadece duman görüyorduk. Sonra konuşmaya başladı onunla. "Adın ne? Ben hangi okula gidiyorum? Tayfun beni seviyor mu?" falan.
Yanındaki kıza dönüp, "Baban iş için İzmire gidecek bu akşam." dedi. Kız dondu kaldı. Bana, "Kimyadan zayıf alacaksın." dedi. Kısaca, herkese bişeyler söyledi. Sonra da "Şimdi gidecekmiş; ama sonra yine gelecekmiş." dedi ve seans bitti. Hepimiz şok olmuş bir vaziyette "ya sen bizi kandırdın değil mi" falan dedik. O da bir sürü yeminler etti ve çok eğlendiğini anlattı.
Sabah okulda buluştuk. Kız arkadaşımızdan biri, "Babam akşam iş için İzmire gitti " deyince şok olduk. Ben o gün kimya sınavından zayıf aldığımı öğrendim. Diğer söylediği şeyler de çıktı. Bu sefer, biz ona yalvarmaya başladık, bir daha çağıralım diye. Onbeş gün sonra aynı grup yeniden çağırdık. Ama ilginç olan, sadece soruları o sorarsa varlık cevap veriyordu. Seanslar böyle devam etti. Biz, sınıftaki diğer arkadaşlardan iyice kopmuştuk. Her fırsatta "Ne soracağız, ne yapıcağız?" diye toplanıp düşünüyorduk. Birkaç seans sonra, varlık beni ve bir arkadaşımızı bundan sonraki seanslarda olmamamızı istemedi. Sebebini hiç söylemedi. Birkaç ay sonra diğer arkadaşlarımızı da istemedi ve seans yapma olayımız bitti. Ancak O arkadaşımız sürekli görüşüyordu. Hatta o varlığın sürekli onun yanında olduğunu ve onu koruduğunu söylüyordu. Kızın bakması, yürümesi değişmişti sanki. Birgün, dersin ortasında kalkıp yandaki çocuğa, "Sen, benim için nasıl böyle düşünürsün!" dedi ve saldırdı. Çocuğun hiçbirşeyden haberi yoktu. Disipline verdiler ve uyarı aldı.
Yine birgün, dersini yapmadı diye öğretmen ona kızdı. O da öğretmene, "Akşam, kocan eve gelmedi diye hırsını benden mi alıyorsun!" dedi. Öğretmen, dondu kaldı. Yine disipline verdiler. Bir hafta uzaklaştırma cezası aldı. Döndüğünde tamamen değişmişti. Hiçkimseyle konuşmuyordu. Sadece boşboş oturuyordu. Ailesini okula çağırdılar ve konuştular. Psikoloğa ***ürdüler. Daha kötü oldu. En kötüsü de bizi düşman ilan etti. İnsanların sırlarını açığa çıkarmaya başladı: Herkes ondan nefret ediyordu. Birgün, "Siz bu servise binin, hepinize soracağım." dedi. Yolda servisin tekerleği patladı, duvara çarptık. Birkaç kişi, hafif yaralandı. O kız, sanki tam bir şeytan olmuştu. O zamanlar öğrendiğimize göre evde anne ve babasına da böyle tehditler savurup korkutuyormuş. Aileside çaresiz kalmış. Doktorlar bir çare bulamamış.
Okulun kapanmasına birkaç gün kala, ailesi okuldan kaydını aldı. Taşınıyorlarmış. Zaten okula da gelmiyordu o aralar. Sebebini ve onu sorduğumuzda annesi, geçen gece, "Bu akşam ben uçacağım. Bana o zaman inanacaksınız!" dediğini ve üçüncü kattan aşağı atladığını, bacaklarının ve kollarının kırıldığını, herkesin dilline düştüklerini, o yüzden de taşındıklarını söyledi. İşte birebir yaşadığım bir olay. Arkadaşımın şimdi nerede ve ne yaptığını bilmiyorum. Davet yapmadan önce bir kez daha düşünün.

Cinli Ev Korku Hikayesi Uzun Hikaye

Cinli Ev Korku Hikayesi Uzun Hikaye
Birgün, işten eve geldiğimde annemi ağlarken gördüm. "Hayırdır anne, ne oldu?" dedim. Bana, "Kardeşin... Kardeşine bak, delirdi sanki..." diye korku dolu gözlerle bakınca yerimden fırlayıp kardeşimin bulundugu odaya girdim. Bana tuhaf gelen hiçbir şey fark etmedim. "Ahmet, birşey mi var kardeşim?" dedim. Bana, "Hayır abi, gayet iyiyim." dedi. Ben de fazla üstüne gitmek istemedim.

Ertesi gün yine eve geldiğimde, merdivenleri çıkarken sanki bizim evin kapısı uzaklaşıyormuş gibi tuaf bir korkuya kapıldım. Tam ne oluyor diye düşünürken, annemin çığlığını duydum. Hızlı adımlarla evin kapısına ulaştım. Elimi cebime atıp anahtarlarımı bulmaya çalıştım.
Birden içerden annemin hıçkırığının dışında, hırıltılı ama insana ait olamayacak bir ses duydum. Bunu duyunca, evde biri acaba anneme mi saldırıyor diye düşünüp eve hışınla girdim. Annem ve küçük kardeşim, holde bana bakıyorlardı. "Anne, ne oldu?" dedim. "Yine Ahmet çıldırdı. Küçük kardeşin Füsun'la bana saldırdı." Çok sinirlenmiştim. Ya annem bana yalan söylüyor, yada kardeşim delirdi diye düşünmeye başladım. Annemin suratına tekrar baktığımda, korku dolu gözlerle yine karşılaştım. Füsun da çok korkmuştu; ama hala şaka yapılıyor sanmıştı. (Füsun 5 yaşında)

Sinirlenmiştim. Tam hızla Ahmet'in bulundugu odaya girecekken, Ahmet birden kapıda belirdi. (İnanırmısınız, ufak kardeşimden ilk defa ürkmüştüm.) Bana bakıyordu sanki düşmanca. Sonra arkasını dönüp odasına girdi. Peşinden gidip "Ahmet!" dediğimde tekrar bana bakıp, "Beni rahat bırak abiiiiiiii!" diye bağırdı. Sinirlenmiştim. "Seni öldürürüm oğlum! Babam, az sonra gelecek. Ya anlatırsın herşeyi yada çok fena olacak. Babama anneme saldırdığını söylerim." "Tamam abi ama bana biraz zaman ver. Sana herşeyi anlatacağım." dedi. İlk defa kardeşimin bana yalan söyledigini hissettim.

O gece, herkes yatmıştı. Ben de kardeşimi izlemeye başladım. Odasına gittim, baktım uyuyordu. Tam arkamı dönmüştüm ki, sanki içimden bir ses, "Kardeşin sana bakıyor!" dedi ve aniden döndüm; ama bakmıyordu. Sonra, "Lan oglum, manyak mısın!" dedim kendi kendime. O gece yattım ama ne yatış! Sabaha kadar uyuyamadım. Sanki gözümü kapatınca Ahmet yanımda... Acıyorum. "Yok arkadaş, bu böyle olmuyacak." dedim. "En iyisi mi, yarın tüm günümü kardeşime ayırayım, onu sesizce takip edeyim." dedim.

Sabah olmustu. Ben, erken kalktığım için, anneme, "Ben, saat 10 gibi dönerim." deyip çıktım. Ahmet de uyanmıştı. Bana candan yakın olan kardeşim, şimdi çok uzaktı. Yanıma bile gelmedi. Tam çıkarken, "Gece iyi uyudun mu?" dedi. irkilmiştim. Ona bakmadan hemen çıktım ve kahveye gittim.

Saat 10'a gelince eve hızlı adımlarla vardım. Sessizce mutfağa girdim; çünkü ordan kardeşimin odası gözüküyordu. Beni görmesin diye, daha önceden mutfağın perdelerini sıkı sıkı örtmüştüm. Sadece minik bir delik kalacak şekilde bırakıp, odayı tamamen görür bir haldeydi. Kardeşim, odadaydı ve tek başına kanepeye oturmuş, dizlerini ovuyordu. Sonra birden durdu. Benim de kanım sanki cekiliyor gibi hissetmeye başladım. Sonra birden göz göze geldik. Aman Allah'ım! Minicik delikten baktığımı hissetmişti.

Çıldıracak gibi oldum. Hızlıca odasına girdim. Gözüm dönmüştü. "Lan noluyor!" dedim, hiç tepkime yok! Ona dokununca, kaskatı oldugunu hissettim. Anneme, "Anne, koş!" dediğim anda, elimi öyle bir tuttu ki kırılıyor sandım. Sonra hırıltılı bir sesle, "Seni öldüreceğim!" dedi ve yere düştü. Sallanıyordu yada titreme gibi birşeydi. Sesi değişmişti. Çıglık mıydı yoksa hırıltı mı, anlayamamıştım.

Annem, koşa koşa içeri girdi. "Ahmet, oglum! Ahmet'im!" Ben, donmuş gibiydim. Sanki ayakta öylece kalmıştım. Annem bana, "Oğlum, tut! Kendine zarar verecek!" diye bağırdıgında kendime geldim. Annemle bile tutamıyorduk sanki kardeşimi. Sonra birden kaskatı durdu. Sanki kilitlenmiş gibiydi. Kafası geriye düşmüş, gözü simsiyaha dönüşmüş gibiydi. Sanki, parmakları dönmüş, kırılmış gibi duruyorlardı. Bir noktaya bakıyordu.

Annem, "Dokunma!" dedi ve dua okumaya başladı. O arada bir defter fark ettim. Elime aldım. İçini açınca değişik bir yazı stili ile birşeyler yazılı olduğunu gördüm. Sonra, insana ait olamayacak bir sesle Ahmet bana birden, "Sakın dokunma!" diye bağırdı. Defter, elimden düştü. Korkmuştum. Bana saldıracak sandım. Nefes alıp verişi değişmişti. Bana bakıyordu. Gözlerinin beyazlığını fark edemiyordum.
Sonra kafasını sağa sola savurmaya ve garip ses yada cığlıkla, "Abi niye baktın, abi niye baktın!" diye habire birşeyler söylüyordu. Birden kaskatı kesildi. Kolunu yavaşca kaldırdı. İşaret parmagı ile pencereyi gösterdi. Sonra bana bakarak, "Geliyor, geliyor!" diye ağlamaya başladı. "Ne geliyor, neeeeeeeeeee!" diye bağırdım.

Annem, durmadan sureler okuyordu. Birden, "Allahu ekber, Allahu ekber!" diye hoca ezan okuyunca, kardeşim iyice çıldırdı. Sara kırizine benzer gibi yere düşdü. Sarsılıyordu. Hoca, her "Allahu ekber!"deyişinde kardeşim cığlık atıyordu. Ve bayıldı.
Annemle ben, şok içindeydik. "Ne yapabiliriz, ne!" diye düşünmeye başladık. "Babama söyliyelim." dedim. Annem, "Onun inancı yok ki, inanmaz!" "Anne, inanmıyor da bu ne! Hadi göstersin doktorluğunu!" dedim. Çıldıracağım!

Sonra kardeşim, "Abi, abi..." demeye başladı. "Ahmet'im, canım kardeşim! Ne oluyor sana? Ne olur söyle!" "Abi, ben yatakta değil miydim? Ne işim var burda? Bana ne olmuş ki???" dedi. "Hatırlamıyor musun?" dedim, "Hayır." dedi. "Abi, annem niye ağlıyor, niye abi?" dedi. O sırada kapı sesi duyuldu. Babam gelmişti.

"Anne, babama herşeyi anlatalım. Saklama!" O gece babamla konuşmaya karar verdik. Tuhaf olan şey, Ahmet hiçbir zaman babamın yanında garip olmuyordu. Gayet normaldi. O gece, babam viskisini yudumluyor, hasta raporlarını inceliyordu. Kapıya vurdum, yanına girdim. "Ne oldu Murat?" dedi. Babama, "Ahmet..." dedim. Ama bir kere nefes alıp verdim. (Babamla sakin konuşmak istiyordum. Yaşım 25 olmasına rağmen, hala ondan çekiniyordum.)
Babama, "Seninle birşey konuşmak istiyorum." dedim. O, "Şimdi olmaz. Önemli bir ameliyatım var ertesi gün. Raporları incelemem gerek!" dedi; ama ben anlatmaya kararlıydım. "Ahmet..." dedim.
"Lütfen baba, sadece dinle. Çok önemli..." deyince, "Tamam, ama kısa tut!" dedi. Babam, sakindi. Bugünki tüm olanı biteni anlattım. Beni sakince dinledi. Sonra birden, "Hadi ordan, ben öyle şeylere inanmam! Tamam, bu kadar yeter! Çık dışarı, çalışmam gerek!" dedi.
Çok sinirlenmiştim. Tam kapıya yönelmiştim ki, Ahmet'in odasından korkunç bir çığlık yükseldi. Evin ışıkları gidip gidip geliyordu. Ürkünçtü. Ev, sanki kolonlardan çatırdıyordu. Dönüp babama baktım. "Buyur baba, hadi açıkla bu olayı." dedim. "Kötü bir rüya görmüştür." dedi. Sonra Ahmet'in odasına yöneldik. Babama, "Peki ışıklar niye gidip geldi?" dedim. Bana,"Bu kadar salak olma. 21. yüzyılda yaşıyoruz." dedi.

Ahmet'in odasına yaklaştıgımızda, acık olan kapı birden kapandı ve içerden kilitlendi. Babam, "Neler oluyor böyle!" dedi. Sonra kardeşimin çığlıkları odadan yükselmeye başladı. Babamı ilk defa paniklemiş gördüm. Bana, "Kapıyı kır!" dedi. "Kır şu kapıyı, ne bakıyorsun!" Kapıyı kırdım.

İçeri girdiğimizde, Ahmet duvarın köşesine geçmiş, sırtı bize dönük oturuyordu. Hırltılı hırıltılı, "Sizi öldürecem, sizi öldürecem!" diyordu. Annem de gelmişti. Kadıncağız, sesli olarak sureler okumaya başladı. Babam, "Ne yapıyorsun sen!" dedi. Ahmet, sureleri duydukça cığlık atıyordu. Sonra sırtının üstüne yere düştü. Ağzından köpükler geliyordu. Babam, "Sara krizi geçiriyor." diye yanına gitti. Ben, Ahmet'i tutmaya çalışıyordum. Krizi geçmişti. Uyandı. "Baba, abi... Ne oluyor? Ne işim var benim yerde!" diye ağlamaya başladı. Babam bana, "Sen, bu gece kardeşinle yat. Yarın, bie psikoloğa gösteririz." dedi. Babama, "Baba, bu piskoloktan öte!" dedim. Bana, "Konuşma, ne o zaman söyle!" dedi. Onunla tartışmaya giremezdim.
Herkes odadan cıktı. "Ahmetim, canım kardeşim. Ne oluyor sana!" "Abi, bana birşey mi oluyor?" dedi. Unutmuş gibiydi. "Tamam, birşey yok." dedim; ama unuttugunu sanmıyordum. "Hadi gel, yatalım." dedim. Kardeşimi koynuma alarak yattık ve konuşmaya başladık. Ben, ona, "Hani bana herşeyi anlatacaktın." deyince, "Abi, sana herşeyi söylemek isterim; ama söylersem beni öldüreceklerini söylediler." "Kim onlar, kim?" dedim. "Lütfen abi, beni zorlama!" dedi. Yatmadan önce okulda ögrendigim duayı okudum. "Ah!" dedim. "Neden daha önce annemi dinleyip Kur'an ögrenmedim ki!" diye içimden geçirdim.

Kardeşim, uyumuştu; bense hala düşünüyordum. Bir ara gözümü kapattım. Odada sanki hafif bir rüzgâr estiğini hissettim. Korkuya kapılıp hemen sağa sola dikkat kesildim. Kardeşimin yere düştügünde işaret etigi pencere tarafına baktım. "Acaba açık mıydı?" diye. Açık değildi.

Odada sağı solu inceleye inceleye, aklıma güzel şeyler getirmeye calışarak ve yine sağa sola bakarak tam uyuyacaktım ki bir şey dikkatimi çekti. Kardeşimin duvarda bir resmi vardı. Güzel bir resim... Hep bir noktaya bakıyor gibi durur, yani yatarken gözlerine bakıyor gibi gözükmez; ama sanki beni izliyor gibiydi. Rahatsız olmuştum. Kalktım, resmi kaldırdım. Tekrar kardeşimin yanına yatarak bildigim duayı daha çok tekrar tekrar okudum.

Oda sessizdi. Gözümü kapadım. Sonra kapının açıldığını hissettim. Yine dikkat kesildim. Kapı yönüne baktım. Kapı, gercekten açıktı. Sonra yine dua okumaya basladım. Korkmuyacaktım; çünkü gücü kudreti sonsuz olana (Allah'a) sıgınmıştım. İnancım, o gece doruk noktasındaydı. İçimden bir şey, "Sakın korkma!" diyordu.
Sonra gözümü yumdum. Ayak tarafımda bir ağırlık hissettim. Sanki yatağa biri çıkmıştı. Yavaş yavaş göğsüme doğru çıkıyordu.Ama korkmuyacaktım. Sonra bedenimi sıkıştırdığını hissettim. Gözümü açtım ama kafamı çeviremiyordum.

Birden, "Senden değil, seni Yaratan'dan korkarım." dedim. Bunu deyince ağırlık sanki iyice arttı. İçimden, "Lütfen anne gel, lütfen anne gel!" diye ağlamaya basladım. Evet, içimden ağlıyordum. Sonra kapı açıldı. Ağırlık kayboldu. Kafamı kaldırdım ki annem. "Anne, anne! İyi ki geldin." dedim. Annemde ise hiç ses yok. "Anne," dedim. "Oğlum, sen istersen odana geç. Ben, kardeşinle kalırım." dedi. "Yok, ben kalırım." dedim. "Oglum," dedi. "Hemen kalk!" Şöyle bir anneme baktım; ama aman Allah'ım! "Annem olamazsın sen! Nesin sen? Kimsin sen?" Ses çıkarmadı. Öylece bakıyordu. Ayakları tersti. Dua okumaya başladım. Sonra nasıl oldu anlamadım, bir şekilde kayboldu.

Kardeşimi o gece yanlız bırakmamam gerektiğini anlamıştım. Ne yapmam gerektiğini düşünürken uyuya kalmışım. Çok ilginçti. Rüyamda, uzun karanlık bir koridorda yürüyorumdum. Sonra önümde Ahmet'in olduğunu fark ettim. Ona doğru koştukça, o uzaklasıyordu. "Ahmet, dur! Ahmet, dur kardeşim!" diye bagırıyordum. O, "Abi, yardım et abiiiiiiiiiiiii!" diye birden kayboldu. Ben, daha hızlı koşmaya basladım. Yetişemiyecegimi anlayınca durdum. İçimden bir şey, "Geriye dön!" diyordu. "Geriye dön..." Nefes nefese idim. Dönünce Ahmet birden boğazıma sarıldı. Sıkıyordu. Resmen boğuluyordum.
Gözlerimi açtığımda Ahmet'in beni boğuyor olduğunu ve annemin beni hıçkırıklar içinde kurtarmaya çalıştığını fark edince, Ahmet'i üstümden attım. Bana bakarak gülüyordu. "Seni boğacağımı söyledim, seni boğacağımı söyledim!" diye gülüyordu.

Duvara doğru dönerek duvarı tırnakları ile kazımaya başladı. Bunu görünce üstüne atladım. Anneme, "Onu yatağa bağlayalım." dedim. Annem'le kardeşimi yatağa bağladık. Kardeşim, iyice çıldırdı. Bana, "Pis homo, pis homo! Sakın hocayı getirme, sakın! Yoksa seni bec......im!" diyordu. Nerden anlamıştı hocayı?

Babam, sabah erken gitmişti işe. Saat 7:00 gibi ameliyata girecekti. Gitmeden anneme, "Ahmet'i hastaneye getir. Onu psikoloğa gösterelim." demiş. Anneme, "Ben şimdi geliyorum." diye evden çıktım. Bir hoca bulacaktım. Arkadaşımın tavsiyesi ile bir hoca buldum. Ona her şeyi anlattım ve bizim eve getirdim. Beraber merdivenleri cıkarken, hoca dua okumaya basladı.

Annem, bizim geldiğimizi gördüğü için kapıyı açık bırakmıştı. Biz kapıya yanaşınca, kapı birden kapandı. Annem, kapıyı tekrar açtı. Ben, içeri girdim; hoca ise girmedi. Bana bakarak, "Ben, ilk etapta giremem." dedi. "Neden?" diye sordugumda, "Bu ev, hiç hayırlı değil. Size burayı kim ve ne zaman sattı?" "Ne alakası var!" dedim. "Size burayı satan kişinin başına da aynı olaylar gelmişti." "Peki sen nerden biliyorsun?" dedim. "Satan şahıs, çok ucuza sattı." ve hiç bir şey demedi.
Bana, "Beni sana kim önerdi?" dedi. "Arkadaşım Dursun." dedim. "O zaman ara Dursun'u!" "Niye ki?" dedim. "Sen, ara Dursun'u!" Aradım. "Ya Dursun, bugün yanına ugradım ya," "Alo, evet dinliyorum seni..." "Bana bir hoca bul diye." Dursun, birden telefonda gülmeye başladı. Bana, "Sen içtin mi?" diye sordu. "Hayır, ne alakası var! Şimdi dedim ya!" "Arkadaşım, beni geçen sen memleketime ugurlamadın mı?" deyince şok geçirdim yani. "Sen hala gelmedin mi? Evet, o zaman ben kimle konuştum?" derken, "Ooooo, hadi işim var. Bitince ararım." deyip suratıma kapattı telefonu.

"Neler oluyor?" diye düşünürken, hoca hızla kardeşimin bulundugu odaya girdi. Ben, donakalmıştım. "Sen... Sen kimsin o zaman!" diyebilmişim sadece. Hoca girince kardeşim, "Sen, sen! Seni tanıyorum!" diye korkunç bir çığlık attı. Hoca, kardeşime, "Yaradan Rabb'in adına! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Seni zavallı!" dedi ve sureler okumaya başladı.

Ben, hâlâ neler olduğunu çözememiştim. Bu şahıs, kimdi? Sonra kardeşimle konuşmaya başladı. "Bu insanları rahat bırak!" dedi. Kardeşim, "Abi, abi! Çıkar onu odadan!" diye ağlamaya başladı. Ben, hala telefonun şokunu yaşıyordum. Sonra bu şahıs, bana, "Hadi kardeşini sıkı tut!" dedi. Annemi de çağırdı; ama tutmadan önce abdest almamızı istedi. Aldık. Yani annemin bana gösterdiği şekilde. Sonra kardeşimin yanına gittik. Hoca, baş ucunda Kur'an okumaya başladı. Bize, "Hadi, şimdi tutun!" deyince, annemle ben hemen tuttuk. Kardeşim, çığlık atıyordu. Gözleri, siyahla kan kırmızısı şeklinde değişip duruyordu.

Sonra yatağı sallanmaya başladı. Odadaki gardrop kapakları açılıp kapanıyordu. Mutfaktan tabak kırılma sesleri geliyordu. Lambalar açılıp kapanırken, bizim bulundugumuz odadaki lamba ise patladı. Sonra ani bi sessizlik oldu. Kardeşim, bayılmıştı. "Bitti mi?" dedim, hoca olarak getirdiğim şahısa dönerek. "Hayır, burada kaldığınız sürece hiç bitmez." dedi.

"Sizden önce, burda bir aile yaşardı. Çok güzel bir aileydi. Sonra küçük oğullarında paranormal bir durum meydana geldi. Başlangıcında, oğulları gece su içmeye kalkmış. Koridorda yürürken, şu an bulunduğumuz odanın kapısı acılmış. O zaman, bu odayı sadece misafirler için kullanırlarmış. Çocuk, kim açtı diye içeri girdiğinde, kapı birden kapanmış ve ******n içerden çığlığı yükselmiş." "Ve sonra?" dedigimde, "Tamam, bu kadar. Sonrası sondu zaten." dedi.

Bana, "Sen, Kur'an bilir misin?" "Hayır!" dedim. "Ya sen teyze?" dedi. Annem, "Biraz..." dedi. Bana dönerek, "Niye öğrenmedin?" dedi. Cevap veremedim. "Hayır ve şerrin Allah'tan geldiğini biliyor musun?" dedi. "Evet." dedim. "Babanın inancı nasıl?" diye sorunca yine cevap veremedim. Bana, "İşte, sizin zayıf halkanız bu!" dedi. "Burdan üç gün içinde taşının, yoksa ailenizden biri zarar görecek." dedi. "Ne! Taşınmak mı! Babama bunu nasıl kabul ettiririm?" diyince, "Bu, beni ilgilendirmez." dedi. Kapıya doğru yöneldi. Gidiyordu. Sonra bana dış kapıdan bakarak, "Hani su içmeye giden çoçuk vardı ya..." Hiçbir şey diyemedim. Sadece, "Evet?" şeklinde kafamı salladım. "O, bendim." deyip hızla uzaklaştı.Hızlıca ayağa kalktım. Kapıya koştum. Daha sorularım bitmemişti. Ama o çoktan gitmişti.

O gün hoca öyle diyince, annemle, "Artık bu evde kalamayız." diye konuştuk. Kardeşim de kendine gelmişti babamı zor bela ikna ettik. Hem de tam da üçüncü günde. (burda, babamın başına bişey geldi ve şimdi dini bütün bir insan oldu) Ve o evden taşındık.
Aradan üç yıl geçmişti. Birgün, o mahalleye işim düşmüştü. gittiğimde, "Eve de bakayım." dedim. Kocaman bir bahçesi vardı. Ev, üç katlıydı. Babam, orayı bir mütahite vermişti. Yıkılsın, evler yapılsın diye; ama mütahitin yıkım işlerinde hep aksilikler olmuş. İşcilerden biri, aklını kaçırmış, biri de ağır yaralanmıştı. Mütahit de yıkamıyacagını anlayınca, o ev öylece kaderine terk edilmişti.

Bahçe kapısına kilit vurmuşlardı ve "İçeri girmek tehlikeli ve yasaktır!" diye bir tabela asılıydı. Evin bahcesine bakarak geçerken, evin kapısının aralandıgını gördüm. Ev, sanki beni cagırıyordu. Arkama bakmadan dönüp gittim ve bir daha o mahalleye, hatta o evin bir mil yakınına bile yaklaşmadım.

Samsun'daki Esrârengiz Olay

Samsun Orman İşletme civarındaki derenin yanında mağara vardır. Orda başımıza çok acayip bir olay geldi. 3 kişiydik. Bir müddet geçtikten sonra, arkadaşım Serkan mağaranın girişinde uçuşan ışıklar gördüğünü söyledi. Mağaranın içinden sesler gelmeye başladı. Arkadaşım Hakan hiç tereddüt etmeden mağaraya girdi. Hava iyice karardı ve yatsı ezanı okundu.
Hakan mağaranın içinde çakmak yakarak biraz da olsa etrafı aydınlattı. Daha sonra Hakan mağaradan çığlıklar atarak, ''Kaçın, çabuk kaçın!'' diyerek çıktı. On metre gidip durdu ve bana, ''Ömer, mağaranın içine ışık tut!'' dedi. Ben, Serkan'la beraber yaklaşıp çakmağı yaktım. Birdenbire iri yapılı, beyazımsı bir varlık bize doğru yürümeye başladı. Beyazımsı varlık üzerimize bizim hızımızda geliyordu. Ne yaklaşıyordu ne de uzaklaşıyordu. Ama yerden tahmini 30 cm kadar havada geliyordu. Ben, arkaya baktığımda hala peşimizdeydi. Daha sonra evlere yaklaştığımızda peşimizdeki varlığın yok olduğunu fark ettik.


1994 Yılında Muğla Üniversitesi'nde Yaşanan Bir Olay
Ben de size başımdan geçen bir olayı anlatacağım. 1994 senesinde Muğla Üniversitesi'nde okuyordum ve üniversitenin bahçesindeki yurtta kalıyordum. Üniversite, şehirden 10 dakikalık bir mesafede, yüksekçe bir alana kurulmuştu. Kız ve erkek yurdu yanyana uzanıyordu. Kız yurdundan bir arkadaşım vardı.Gerçek ismini buraya yazmıyacağım. Kendisinden Sibel diye bahsedeceğim. Yurta sürekli garip olaylar oluyor. Geceleyin derinden gelen tefli çalgı sesleri duyuluyor; ama nereden geldiği anlaşılamıyırdu. Sürekli kafayı yiyenler çıkıyordu. Odalar, 6 kişilikti.Sibel'in oda arkadaşı her gece uykusundan, "Geldiler, geldiler!" diye çığlıklar atarak uyanıyordu. Rüyasında insana benzeyen ama bacakları keçi bacağı gibi olan kişilerin onu uyandırdığını söylüyordu. Kız, artık uyku uyuyamıyordu. Altı -yedi gündür uyumamıştı. Ne zaman göz kapaklarını indirse, o adamlar onu kolundan tutup karanlık bir çimenliğe doğru çekiyorlardı. Müzik sesleri, en çok Sibellerin odasından duyuluyordu. Tam da sabah ezanı zamanı. Günün ilk ışıklarla aydınlanmaya başladığı alaca karanlıkla da kayboluyordu. Çarşamba akşamı saat 23:00 civarında, Sibel'in arkadaşı, "Geldiler!" diye çığlık atarak yurdun üçüncü katından aşağı atladı ve öldü. Bu olay Hürriyet Gazetesi'nde yurtta intihar diye de çıkmıştı. Bunu üniversitenin büyük bir kısmı ve ben gördüm; çünkü ikinci öğretimler o saate dersten çıkıp durağa doğru yurtların önünden yürüyordu. Bu olay arkadaşımı çok sarstı. Uzun süre kendisine gelemedi. Yurtta cuma günleri banyo gününür. Saat 22'de başlar ve 23'te su soğuduğu için kendiliğinden biter. Sibel, saat 23'te banyoya gitmiş. Uzun bir koridor gibi ve sağlı sollu duş bölmeleri var. Yalnız kapısı yok, girişler perdeli. Sibel de benim gibi ikinci öğretim. Su bitmesin diye hemen yurda geliyor. Odaya gidiyor kimse yok. Hemen malzemelerini alıp banyoyo gidiyor. Banyoda 3 kabin dolu. 8 sağda 8 solda toplam 16 kabin var. Sibel de birine giriiyor ve duş alıyor. Su ılımış bile. Hızlıca banyo yapıyor. Yavaş yavaş, diğer kabinlerden gelen su sesleri kesiliyor. Su, buz gibi oluyor. Sibel, havluya sarılıp çıkıyor. Son kabinden hala su sesi geliyor; ama su buz gibi olduğu için Sibel, herhalde açık unutulmuştur diye kabine gidiyor ve perdeyi açıyor. Şok oluyor; çünkü belden aşağısı keçi bacaklı olan bir kız yıkanıyor. Sibel, "İmdat!" diye bağırarak odasına koşuyor. Odada diğer bir arkadaşı banyodan yeni çıkmış kurulanıyor. Olanları ona anlatıyor kız arkadaşı anlamsızca gülmeye başlıyor ve "Böyle mi?" diyerek birden havlusunu açıyor. Sibel, dona kalıyor; çünkü onun da bacakları keçi bacağı gibi!.. Çığlıklar atarak televizyon odasına kuşuyor. Diğer kızlar, onu sakinleştirmeye çalışıp odasına ve banyoya bakıyorlar; ama kimse yok. Daha sonra Sibel'in oda arkadaşı, diğer arkadaşlarıyla birlikte sinemadan geliyor. Son iki derse girmeyip sinemaya gitmişler ve daha yeni gelmişler. Kız arkadaşım, bundan sonra okulu bıraktı ve memleketi olan Manisa'ya giti.

19 Nisan 2020 Pazar

Kara Keçi Korku Hikayeleri

Kara Keçi Korku Hikayeleri
Kapı komşumuz Hüsnü bey amca anlatırdı...
Urfa'da ki köylerinde bir zamanlar çok garip olaylar olmuş. Hala bu ürkütücü olayların devam edip etmediğini bilmediğini ama yine de emin olmadığını söylerdi bize. Çünkü köyüyle tüm ilişkisini koparmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla bu olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Köylerinin adı "Karakeçi", nam-ı diğer "Cinli Köy". Çevre kasaba ve köylerin insanları, cinlerin musallat olduğu bu köyden ve orada yaşayan köylülerden olabildiğince uzak durmaya çalışırmış.

1900'lü yıllarda Karakeçi'nin çok dindar birisi olan çobanı İbrahim bir gün sürüyü salmış otlağa ve de oturmuş bir ağacın altına. Rehavet basmış ve de uyuya kalmış. Esen hafif rüzgar onun suratını yalayıp geçmiş, o esnada birkaç hınzır kıkırdama duymuş. Hemen gözlerini açmış. Gördüğü şey çevresinde toplanmış ve başında bekleyen, ona sinirli sinirli bakan ve bağırıp çağırarak ağıza alınmayacak küfürler savuran koyun sürüsü olmuş. Hızla ayağa fırlayarak köye doğru koşmuş. Bir yandan da omzunun üstünden arkasına bakıyormuş, korkudan tir tir titreyerek. Kan-ter içinde evine varmış ve ev ahalisine soluk soluğa olanları anlatmış. Tabii ki kimse ona inanmamış. Gerçi o zamanlar "Gul Yaban"i rivayetleri çok yaygınmış ama yine de İbrahim'in anlattıklarını çok saçma bulmuşlar. Hatta onun delirdiğini sanmışlar.

Olay bir süre sonra unutulmuş. Çoban, Hüsnü bey amcanın dedesiymiş. İbrahim, bir daha o otlağa gidememiş ve artık hiçbir koyuna bakamıyormuş. Bir gece, tuvaleti geldiği için evden çıkmış ve ertesi sabah boynu 180 derece dönmüş ve de gözleri çıkartılmış bir vaziyette, yerde yatarken bulunmuş. Bir kaç köpek, çobanın bomboş olan göz oyuklarını yalıyormuş ve de kalan et parçalarını kemiriyormuş. Tabiatı ile herkes onu köpeklerin parçaladığını düşünmüş.

Çobanın oğlu Hüseyin, bir kaç yıl sonra evde yalnız kaldığı bir zaman, namaz kılmaya karar vermiş. 2. rekatının ortasında, ev hafiften sallanmaya başlamış. Adam, yine de devam etmiş namaz kılmaya. Bu sırada evde başka birşeylerin varlığını sezmiş. Onu ziyarete gelenlerin, etten kemikten olmadıklarını hissetmiş ve de onları göremediği için de korkusu ikiye katlanmış. Dualara devam etmiş, belki bu ifritler, iblisler gider diye; ama her ne kadar Allah'a sığındıysa da varlıklar gitmemeye kararlıymışlar. Secdeye vardığı anda üstüne ağır bir şey atlamış ve de sırtına binmiş. Hüseyin, durmadan Kelime-i Şehadet getirmiş ve her Allah dediğinde, üstündeki şey daha da bir bastırıyormuş. Adam, yüzü tamamen seccadeye yapışmış bir halde dualar okuyormuş. Kendi arkasından gelen bazı koşuşturma ve de kağıt yırtılması sesleri duymuş. Ayağa kalmak istediyse de yapamamış, yerinde doğrulamıyormuş bile. Artık o kadar ağlamasının ve yalvarlarının ardından sırtına çok sert bir tekme yemiş ve onların gittiğini hissetmiş.
Bu olayı, akşam üzeri ailesine anlattığı zaman herkes ona inanmış, çünkü bir iki dakika önce her zaman evlerinin duvarına asılı ılan Kuran-ı Kerim'i paramparça bir halde dışarıdaki tuvalette bulmuşlar. Bütün köye ve de çevre köylere bu olay yayılmış ve köy bundan sonra "Cinli Köy" diye anılmış. Ama bu tip olaylar artık olmuyormuş. Hüseyin'de bu hadiseden sonra bir daha ağzına "Allah" lafını almamış. 10 sene sonra, Hüsnü bey amca 6 yaşındayken, babası Hüseyin yatağında ölü bulunmuş. Gözleri korkudan faltaşı gibi açılmış ve de vücudu kaskatı kesilmiş. Köyün imamı gelmiş cesede bakmaya ve dualar okuyup üfledikten sonra, adamın ölmeden önce felç geçirdiğini ve de bütün ayak parmaklarının kırıldığını farketmiş. Ondan sonra bütün eve ve de ev halkına okuyup üflemiş ve de gitmiş. Hüseyin'in nasıl öldüğü anlaşılamamış, zira o gece yanında kimse yokmuş. Yalnız, Hüsnü bey amca, o gece babasının odasından bazı homurtu ve mırıldanmalar geldiğini duymuş ama önemsememiş.

Hüsnü bey amca büyüdükten sonra Ankara'ya taşınmış, evlenip çocuk çoluğa karışmış. Dindar ve çok iyi bir insandı, hepimiz onu çok severdik. Bazı tuhaf hareketleri oluyordu ara sıra ama hiç gözümüze batmıyordu. Hüsnü bey amcayı geçen baharda gömdük. Ölmeden önceki gece tuvalete kalkmış ve ertesi sabah, yan daireden gelen çığlıklar ile uyandık. Onu salonun ortasında elleri kolları arkasına bağlı bulduk. Allah rahmet eylesin

Cinle Dalga Geçme Tüylerinizi Ürpertecek Olay



Cinle Dalga Geçme

17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü Abla, o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı Kurân'ı çikarması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda; ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu. Bendeyse hiçbir şey olmuyordu ve hiçbir şey de hissetmiyordum...
Bir gece, Döndü, ablası, ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı, epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı, uyudu başka odada. Biz, hala sohbet ediyorduk. Saat, gece 02.00 olmuştu.. Ben, cin cagirmayi önerdim. Bu, onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KİKİ adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin cağirdık dualarla. Bu islerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk. Kibritler de sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben, yaşımın da küçük olmasından dolayı bayağı zirvalamaya baslamıştım. Cinle dalga geçiyordum. Yanımdakilerse iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli, "Sus!" diye uyarıyorlardı. Neyse, bir müddet sonra ışık, kendiliğinden kapandı. Kalktım, düğmesine bastım, açtım. Arkamı döndüm ki tekrar "Çattt!" diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi oldugundan, mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabı, zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye basladı.. Hepimiz, korkudan sapsarı olmustuk. TV açık değildi. Birden TV açıldı. O zamanlar, sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar, fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz, bin bir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım! Cin, gitmemişti, ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri, kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın, bayıldı bayılacak...
Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Emine'nin nişanlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz. Acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gidecegi yol da ormanın içinden geçen ve derenin oldugu bir yer. Neyse, bu çıktı gitti ve biz, cini göndermek için uğraşmaya devam ettik.. Tabii ki başaramadık. Öyle kızdırmışım ki onu, her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yani, yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken, hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız..
Yengemin sesiyle uyandık. "ORTALIGIN HALİ NE BÖYLE!" diye soruyordu. Ona anlattık. O da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda, onu taşlamıştı cinler. Bu taşlar, pek bir yerine isabet etmemişse de, omzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece, ben anneannemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü Abla'mı da çok sıkıştırmışlar ve acayip dövmüş cinler. Kız, günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin, beni yaşım küçük olduğu için affettiğini, yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını, ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...

Evde Tek Başına...

Bu hikayeyi bana kuzenim anlattı. Geçen yaz, başından geçmis ve benim haricimde kimseye anlatamamıs, inanmazlar diye…
Halamlar, yani kuzenimin ailesi Ankara’da, Ayrancı’da 6 katlı bir apartmanın en üst katındaki dairede yaşıyor. Yaz tatili için ailesi Bodrum’a gitmiş ve kuzenim de final sınavlarından sonra onlara katılacakmış. Evde yalnız kalmaktan korktugu için en yakın kız arkadaşını beraber kalmak için eve davet etmiş; ama arkadaşının ailesi buna karşı çıkmış, 2 kız tek başlarına bir evde kalamazlar diye. O da mecburen katlanmış evde kalmaya ve de sınavlarına çalışmaya.
Evdeki 2. yalnız gecesiymiş. Erkenden yatağına yatmış ve odasındaki televizyonu da açık bırakmış. Reha Muhtar’ın sesi kulaklarında
çınlayarak uykuya dalmış. Bir ara bedeni hafifçe sarsılarak uyanmış ve hemen ardından gecenin sessizliği yırtan uğursuz ezan sesi ile irkilmiş. Gözleri hala kapalıymış. Ezanı okuyanın sürekli olarak “Cin, cin el-Allah” dediğini farketmiş ve odasında ufak bir ses duymuş, imamın bağırışına karışan… Televizyonun sesidir diye aldırış etmemiş ve tekrar uyumaya çalışmış. Ses tekrarlanınca ve bu sefer ona biraz daha tanıdık bir ses olarak gelince, annesinin sesi sanmış. Evde kendisinden başka kimse olmadığını hatırladığı anda gözlerini açmış ve de kapkaranlık odaya
korku ile bakmış. Sese bir kez daha kulak vermis ve duydugu sey, ufak bir kiz ******nunkini andıran ve arada bir yaşlı bir kadının sesine dönüşen, kesik ve kısık fısıltılarmış. O an, sırtından soğuk terler dökülmüş ve odasında başka bir varlığı hissetmesinin ona verdigi ürperti ile tüyleri diken diken olmuş. Yerinden kalkmaya çalışmışsa da, kıpırdayamamış. Çığlık atmış ama kendi sesini duyamamış. Sadece odasındaki o fısıltılar ve mırıldanmalar daha da güçlenerek, yüzüne dogru yavaş yavaş yaklaşmış. Artık kalbini saran dehşete ve kendisini felç eden, şimdiye kadar hiç hissetmedigi kadar güçlü olan bu korkuya dayanamayacağını düşündüğü anda, çalan kapı zili ile kendine gelmiş. Onun çıglıklarını duyan komşularının geldiğini düşünerek rahatlamış. Hemen yataktan fırlayarak, kapalı olan televizyonunun önünden geçip odanın ortasında bir ara durmuş ve karanlığa bakakalmış. Olanlara inanamıyormuş ve de sadece çok kötü bir kabus gördüğünü düşünerek, rahatlamıs. Birden, apartmanın içinde koşuşturma sesleri duymus. Bu sesler, kafese tıkılmış bir hayvanın ordan kurtulmak için delice koşarken çıkardığı toynak seslerini andırmış ona. Bu sesler, yavaş yavaş azalmış ve sonunda etraf, huzur dolu bir sessizliğe bürünmüş. Tam odasına geri dönecekken, sokak kapısından gelen şiddetli ve inatçı tekme sesleri ile istemeden de olsa kapıya yönelmiş. Kapı deliğinden bakmış önce, ama apartmanın içi zifiri karanlıkmış. Işığa basmış ama kapı önünde kimsecikler yokmuş. Komşular gitti heralde diye düsünmüs ve de kapıyı yavasça açmış… Ve gördüğü sey, hemen önünde duran ve ona kızgın gözler ile bakan kıllı bir keçi olmuş. Neye uğradığını şaşırarak korkuyla yerinden zıplamış ve de başından aşağı kaynar sular dökülerek, o an bilincini kaybederek bayılmış. Uyandığında ise yatağındaymış. Odasındaki garip kokuya aldırmayarak, mutfağa gidip, kendine bir kahve yapmak için doğrulmuş yatağından. Yatak altındaki terliklerini ararken, kendi kendine gülmüş boşu bosuna korktuğu için… Terliklerini bulmuş, onları giymek için ayağa kalktığı anda ise, kulaklarını tırmalayan “ONLARI GİYMEEEEEEEEEEEE!!!!!!!!!” diye bağıran bir cırtlak ses, onu tekrar bilinçsiz bir uykuya daldırmış, gerisini hatırlamıyor…

Bir Cin Çağırma Hikâyesi Başımızdan Geçen Olaylar

14 yaşımdayken birgün İsviçre'de arkadaşlarla cin çağıralım dedik ve bu konu hakkında bir sürü bilgi edindik. Yaklaşık 1 hafta sonra, ilk seansı denedik ve başarılı olduk. Bu seanslar, çok heyecanlı olmaya başladı ve biz bunu sürekli tekrarladık... Ben, bu konuyla arkadaşlarımdan daha fazla ilgilendiğim için onlara daha da yakınlaşmak istedim! Önceleri başarılı olamadım ve cinlere inancım azaldı. Derken, 15 yaşlarımda bu olayları rüyamda yaşamaya başladım ve gerçek hayata geçti. Yavaş yavaş sevmediğim insanlara küçük zararlar gelmeye başladı. Artık birşeyler olmadan önce, hissedebiliyordum bu da beni çok mutlu ediyordu ve ben, gittikçe kendimi onların yanında hissetmeye başladım! 16 yaşımda, Türkiye'ye temelli dönüşümde onlar da benimleydi. Bu şekilde çok güzel ve ilginç yıllar geçirdim ve 18 yaşıma geldiğimde bir radyoda DJ'likle uğraşıyordum. Bir gece nöbeti sırasında, yine yalnız değildim; ama bu defa bunu hissetmek, bana mutluluk vermiyordu. Aksine huzursuz olmaya ve boğulmaya başladım. Bir ses geçirmez stüdyoda, ilginç bir şekilde birinin nefesini ensemde hissettim ve tüylerim ürperdi. Hatta ilk defa korktum! Tüm bunların yorgunluktan ve uykusuzluktan olabileceğini düşünerek mutfağa bir bardak su almaya gittim. Tam arkamı dönüp ışığı söndürürken, biri arkamda adımı fısıldadı ve o an korkudan kanımın çekildiğini hissettim. En kötüsü de, radyonun olduğu binadaki daireler işyerleriydi ve gecenin saat 02:30 da benden başka hiç kimse yoktu! Tam bu sırada, bu düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan ikinci ve daha şiddetli bir sesle irkildim ve stüdyoya kaçıp (belki aptallık ama) kapıyı kitledim! Yerime oturdum, suyumu içtim ve müziği sonuna kadar açtım; ama yine de bu durumdan kurtulamadım, çünkü bu defa omzuma bir el hissettim!!! Dona kaldım... Hiç kıpırdamadan korkarak karşımdaki aynadan arkamda olup bitenleri kestirmeye çalıştım ve gördüklerim beni dehşete düşürdü!!! Arkamda bir takım gölgeler yer değiştirip duruyordu sanırım 7-8 tane! Panik halinde radyodan resmen kaçarak ve ağlayarak aşağı indim. Tek düşündüğüm, motoruma atlayıp ordan uzaklaşmaktı; ama motoru çalıştıramadım! Bir kaç kez denedikten sonra başardım ve süratle eve gittim. Tam eve yaklaşırken motor birden durdu. Motorun sesini duyan köpeğim ,koşarak geldi ve beni tanımamış gibi davranıp (ki bu hiç yapmadığı bişey) kaçtı! Ağlayarak hızla eve girdim. Annem büyük bir panikle uyandı ve sonra bir kaç arkadaşımı gecenin saat 03:00 ünde panikle eve çağırdım. O gece hiç birimiz uyumadık ve yalnız olmadığım için kendimi daha iyi hissettim. Ertesi gün farklı farklı hocalara gittik ve yapılması geteken ne varsa yaptılar. Ama tüm bunlar yetmedi ve peşimi bırakmadılar ve en kötüsü artık onlara alışmaya başlamıştım! Sonra sadece birisini çok net bir şekilde bulunduğum her ortamda görmeye başladım! Bir bayandı ve sürekli karşımda, yanımda, hep yakınımda bir yerlerde oturup gülerek beni izliyordu! Onun varlığı, artık bana korkudan çok rahatsızlık vermeye başlamıştı. Çünkü; elini tuttuğum veye dokunduğum kızların o an ya burunları kanıyordu, ya düşüp bir yerlerini incitiyorlardı, ya da bir yerleri ağrıyordu! Böyle devam edemeyeceğimi düşünüp onu ciddiye alıp dinlemeye karar verdim. Bu arada tekrar hocaya gidip bu konuyu danıştım ve benzer olaylarla karşılaşan insanlarla görüştüm. Onun beni rahat bırakması için tek bir isteği vardı o da; cinsel beraberlik! Ama ben bunun yalan olduğunu ve bir kez beraber olduktan sonra ömür boyu onun esiri olacağımı öğrenmiştim! Sürekli beni tahrik ediyordu ve kendime zor engel oluyordum. Bu sırada bana yardımcı olan bir hocanın tavsiyesiyle istanbul da bir medyuma gittim. 3 gün, onun evinde kaldım ve çok değişik yöntemler uyguladı. Sonuç mu: Bu başımdan geçen olayı kız arkadaşımla beraber hem de hiç bir yerine bir şey olmadan sizlere aktarabildik! Tek tavsiyem hayatınızı daha heyecanlı kılabilmek için bu olaylarla ilgilenmeyin. Çünkü kaybettiğiniz şey yine kendi hayatınız!!!!

BİR RUH ÇAĞIRMA DAVETİ
Merhabalar. Sizlerle bunda 18 yıl önce liseye giderken arkadaşlarımla beraber yaptığımız bir daveti ve sonrasında yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. O zamanlar ilk yarı yıl tatili yaklaşıyordu. Dersler boş geçtiği için çoğumuz okulu kırıyorduk. 6 arkadaş birinin evinde toplandık 4 kız, 2 erkek olarak. Arkadaşımızın annesi, bizi rahatsız etmemek için başka bir yere gitti. Ev, bize kaldı. Bir süre muhabbetten sonra konu filmlere oradan da ruh çağırma olaylerına geldi. Daha önce İran'da yaşamış ama Türkiye'ye yerleşmiş olan Gita adındaki arkadaşımız bize nasıl ruh çağırılacağını, orada insanların yaptığını ve herşeyi sorup cevabını alabileceğimizi söyledi. Ben, bu işlerle ilgilenmeme rağmen arkadaşlarım bilmediği için işi makaraya aldım.Diğer arkadaşım da aynı benim gibi yaparak işi şakaya vurdu. Fakat kızlar, "İlla ki yapalım." diye ısrar edince, "Tamam." dedik.
Gita'nın istediği malzemeler masaya kondu (Davet yöntemini anlatmayacağım). Hepimiz masanın etrafına oturup el ele tutuştuk. Gita bazı şeyler söyleyip daha önce hazırladığımız malzemelerle davete başladı. Biz tabii hala işi şakaya vuruyoruz. Derken bir sessizlik çöktü üstümüze. Herkes el ele tutuşmuş sanki ağırlaşmıştı. Ama kızlardan bazıları resmen titriyordu. Yaklaşık yarım saat sonra masanın ortasında duran ayna sanki kararmaya başladı. herkes biribirine bakıp, "Tansiyonum falanmı düştü?" diye düşündü. Daha sonra aynada resmen dumanlar belirmeye başladı. Bu arada çığlıklar koptu tabii. Ama Gita, seansı bırakırsak başımıza bela olacağını söyleyip devam etmemezi sağladı. Aynada birimiz dışında hepimiz dumana benzer görüntü görüyorduk. Yalnız ev sahibi olan arkadaşımız, gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki, biz "Aklını kaçırdı..." dedik. Herkes de renk bembeyaz oldu. "Ya bize gele gele bu çocuk mu geldi!" deyince bizde iyice film koptu. O, aynada bir çocuk görüp duyuyordu ama biz sadece duman görüyorduk. Sonra konuşmaya başladı onunla. "Adın ne? Ben hangi okula gidiyorum? Tayfun beni seviyor mu?" falan.
Yanındaki kıza dönüp, "Baban iş için İzmire gidecek bu akşam." dedi. Kız dondu kaldı. Bana, "Kimyadan zayıf alacaksın." dedi. Kısaca, herkese bişeyler söyledi. Sonra da "Şimdi gidecekmiş; ama sonra yine gelecekmiş." dedi ve seans bitti. Hepimiz şok olmuş bir vaziyette "ya sen bizi kandırdın değil mi" falan dedik. O da bir sürü yeminler etti ve çok eğlendiğini anlattı.
Sabah okulda buluştuk. Kız arkadaşımızdan biri, "Babam akşam iş için İzmire gitti " deyince şok olduk. Ben o gün kimya sınavından zayıf aldığımı öğrendim. Diğer söylediği şeyler de çıktı. Bu sefer, biz ona yalvarmaya başladık, bir daha çağıralım diye. Onbeş gün sonra aynı grup yeniden çağırdık. Ama ilginç olan, sadece soruları o sorarsa varlık cevap veriyordu. Seanslar böyle devam etti. Biz, sınıftaki diğer arkadaşlardan iyice kopmuştuk. Her fırsatta "Ne soracağız, ne yapıcağız?" diye toplanıp düşünüyorduk. Birkaç seans sonra, varlık beni ve bir arkadaşımızı bundan sonraki seanslarda olmamamızı istemedi. Sebebini hiç söylemedi. Birkaç ay sonra diğer arkadaşlarımızı da istemedi ve seans yapma olayımız bitti. Ancak O arkadaşımız sürekli görüşüyordu. Hatta o varlığın sürekli onun yanında olduğunu ve onu koruduğunu söylüyordu. Kızın bakması, yürümesi değişmişti sanki. Birgün, dersin ortasında kalkıp yandaki çocuğa, "Sen, benim için nasıl böyle düşünürsün!" dedi ve saldırdı. Çocuğun hiçbirşeyden haberi yoktu. Disipline verdiler ve uyarı aldı.
Yine birgün, dersini yapmadı diye öğretmen ona kızdı. O da öğretmene, "Akşam, kocan eve gelmedi diye hırsını benden mi alıyorsun!" dedi. Öğretmen, dondu kaldı. Yine disipline verdiler. Bir hafta uzaklaştırma cezası aldı. Döndüğünde tamamen değişmişti. Hiçkimseyle konuşmuyordu. Sadece boşboş oturuyordu. Ailesini okula çağırdılar ve konuştular. Psikoloğa ***ürdüler. Daha kötü oldu. En kötüsü de bizi düşman ilan etti. İnsanların sırlarını açığa çıkarmaya başladı: Herkes ondan nefret ediyordu. Birgün, "Siz bu servise binin, hepinize soracağım." dedi. Yolda servisin tekerleği patladı, duvara çarptık. Birkaç kişi, hafif yaralandı. O kız, sanki tam bir şeytan olmuştu. O zamanlar öğrendiğimize göre evde anne ve babasına da böyle tehditler savurup korkutuyormuş. Aileside çaresiz kalmış. Doktorlar bir çare bulamamış.
Okulun kapanmasına birkaç gün kala, ailesi okuldan kaydını aldı. Taşınıyorlarmış. Zaten okula da gelmiyordu o aralar. Sebebini ve onu sorduğumuzda annesi, geçen gece, "Bu akşam ben uçacağım. Bana o zaman inanacaksınız!" dediğini ve üçüncü kattan aşağı atladığını, bacaklarının ve kollarının kırıldığını, herkesin dilline düştüklerini, o yüzden de taşındıklarını söyledi. İşte birebir yaşadığım bir olay. Arkadaşımın şimdi nerede ve ne yaptığını bilmiyorum. Davet yapmadan önce bir kez daha düşünün.

Cinlere Namaz Kıldıran İmam

Tokat'ın bir Kazasında anlatılan bir hikaye halk arasında cinlerin görünebilir olduklarına bir örnek olarak anlatılıyor. Hikaye şöyledir: Ulucami imamı, bir sabah namazını kıldıktan sonra dua etmek için arkasını döndüğünde hiç tanımadığı bir grup tuhaf insanla karşılaşır. Alnından soğuk terler akan imam, cesaretini toplayarak, onlara kim olduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini sorar. Aralarından biri hocaya, "Biz Oğlan Deresi'nde yaşayan Müslüman cinleriz. Oğlan Deresi'nden Güvercinlik Çalı'na gelin ***ürüyoruz. Geçerken, sabah ezanı okunduğunu duyunca namaz kılmak için camiye geldik." diyor. Oğlan Deresi ve Güvercinlik Çalı. cinlerin yaşadığına inanılan iki yerdir.

Çöl Cini
Arkadaşlar, bu anlatacağım hikaye bir kitaptan alıntıdır. Sizi temin ederim ki gerçektir.... Bir tüccar gurubu, mallarını satmak için develerle çölü geçmekteydiler. Vakit akşam olunca çölün aşağı yamaçlarında bir yerde konaklamaya karar verdiler ve çadırlarını kurdular. Çölü iyi bildiklerinden nerde konaklayacaklarını ve nerede su olduğunuda iyi biliyorlardı. İçlerinden biri, arkadaşlarına dönerek, "Şu tepenin arkasında su var. Ben, biraz su alıp geliyorum." diyerek aralarından ayrıldı. Aradan belli bir süre geçti ki ne gelen var ne giden. İçlerinden bir diğeri, "Ben ona bakmaya gidiyorum. Başına bir iş gelmiş olmasın." diyerek tepeyi aştı ve gözden kayboldu. Bir süre sonra o da geri dönmeyince, diğerleri de gittiler; fakat giden geri dönmüyordu. En sonunda kervanda bulunan genç ve güçlü bir tanesi, yanına kılıcını ve bir arkadaşını alarak tepeyi aştı. Arkadaşı, ''Aman Ya Rabbi!'' dedi. ''Bir kadın var çırılçıplak ve çok güzel. Bizim arkadaşlar da orada eğleniyorlar. Ben de yanlarına gidiyorum.'' dedi ve hızla güzel kadının yanına koştu. Genç ve güçlü olan onun peşinden ağır adımlarla gidiyor ve onu engellemeye çalışıyordu. Adam, kızın yanına vardığında herkesin parçalanmış ve organlarının etrafa saçılmış olduğunu gördü. O güzel, çıplak bayan da baş uçlarında oturuyor ve cesetlerini kemiriyordu. Adam, öyle korkmuştu ki bir anda dizlerinin üzerine düştü. Bunu farkeden kız, arkasını döndü. Ağzının kenarları kanlı, gözleri ateş kızılıydı. Tırnakları ise bir deveninki gibiydi.. Uzun saçları adamı ensesinden kavradı ve bir hamlede eliyle ciğerini söküp yanına bıraktı.. Kuvvetli olan, bu vahşet sahnesi karşısında sanki kılıcını kaldıramaz duruma gelmişti.. Sonra kız, gözlerini ona dikti. Ayakları yere basmıyor ve inanılmaz hızlı hareket ediyordu. Yaşadığı şoktan eli ayağı tutmaz duruma gelen genç, son söz olarak kendisine yaklaşan cine karşı Allah'a dua etti. Elinde birdenbire bir dua belirdi.. Genç, hızla duayı okudu. Duayı okumasıyla birlikte gökten bir yıldırım indi. Kıza öyle bir çarptı ki; kız, avret yeriden alnının çatısına kadar yarıldı.. Genç, şok içerisinde kervana döndü ve elindeki kağıtta yazan duayı kervancıbaşına gösterdi. Olan biten herşeyi de anlattı. Kervancıbaşı, pek dini bütün bir insandı.. Çöl cinlerini de duymuş olacaktı; ama inancı ve bilgisi zayıf gencin ona sorduğu soru farklıydı.. "Ey kervancıbaşı, bu dua nedir neyin nesidir?" Kervancıbaşı, duayı görünce gözleri faltaşı gibi açılıverdi.. "Ey genç insan, işte kasların ve gençliğinin yetmediği bu hususta sana yardımcı olan dua, bir Kur'an ayetidir. Bu, Bakara Suresi 255'nci ayettir. Yani Ayet El Kürsi...!"

Hiç Ayakları Ters Cin Gördünüz mü?

Edirnekapı Erkek Öğrenci Yurdu'nda kalan bir öğrenci sabah erken saatlerde hamama gidiyor. Hamamda birkaç kişi yıkanıyor. Çocuk, bir süre sonra çevresine bakıyor, kimse kalmamış; ama yan taraftaki bolümden hâlâ gürültüler geliyor. "Hamamın kapanmasına daha var demek ki." diyerek yıkanmaya devam ediyor. Yan taraftaki gürültüler giderek artınca merak edip bakıyor. Gördüğü manzara karşısında ******n aklı başından gidiyor. Sekiz-on kadar tuhaf adam, birbirlerine su serperek, eğleniyorlar. Adamların ayakları ise ters. Çocuk, korkuyla hamamdan kaçıp merdivenlere yöneliyor. İkinci katın merdivenlerinde düşüyor. Üç kişi, ****** kaldınp, "Ne oldu?" diye soruyorlar. O da hamamda gördüğü tuhaf adamlardan söz ediyor. "Hepsinin de ayaklan tersti." diyor. Bunun üzerine üç kişi birbirine bakıyor ve gülümseyerek, "Nasıl yani, bizimkiler gibi mi?" diye ayaklarını gösteriyorlar. Çocuk, o gün apar topar yurttan ayrılıyor.

Bataklık ta Uyanan  Genç
1985-1986 yıllarıydı. Pazarcılık yapan bir arkadaşımın başından enteresan bir olay geçmiş. Arkadaşım, bir akşam üstü evinde otururken kapı çalınıyor. Bir arkadaşı ağabeyinin askerden gelmek üzere olduğunu ve birlikte karşılamaya gitmek istediğini söylüyor. Arkadaşım da hazırlanarak iniyor ve birlikte yola çıkıyorlar. O zaman yan tarafı bataklık olan bir yol vardı. Yolda ağabeyinden bahsediyorlar. Adam, "Burası daha kestirme..." diye onu bir başka yola çekiyor. Tam o sırada akşam ezanı okunmaya başlayınca adam kayboluyor. Arkadaşım uyanıyor, kendini dizlerine kadar bataklığın içinde buluyor, çok korkuyor. Doktorlara, cinci hocalara gitti. Üç-dört ay kadar tedavi gördü.

Gözümüzdeki Perde Korku Hikayeleri

Başımdan geçen ilginç bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir gece rüyamda beyaz saçlı bir kadın, "Seni oglumla evlendirecegim." dedi ve gitti. Ben de uyandım, umursamadım; ama daha sonra bu rüyayı defalarca üst üste görünce korkmaya ve endişelenmeye başladım. Her gözümü kapattıgımda, o kadın geliyor ve "Seni oğlumla evlendireceğim." diyor ve gidiyordu. Ben, çok korkmuştum artık anneme babama anlattım. Babam da ''Benim tanıdığım bir hoca var, ona sorarım.'' dedi. Sonra babam sormuş, hoca da, ''Kızınla evlenmek istiyorlar.'' demiş. Babam, "Kim evlenmek istiyor kızımla?" diye sorunca hoca da, ''Bunların kim olduğunu sana söyleyemem. Söylersem, beni bu gece dövmeye gelirler.'' demiş. Babam, bunu bana anlatınca korkum daha da arttı. "Neler oluyor!" diye soruyordum kendime. Sonra, bir gece rüyama o kadın geldi ve yine ''Seni oğlumla evlendireceğim.'' dedi. Sonra oğlu geldi, ''Bak, oğlum budur.'' dedi. Ben, oğlunu görünce, rüyamda ağlamaya başladım ve yine uyandım. Kalktım, babama anlattım. Babam da, ''Bu böyle olmaz, ben yine hocaya sorayım.'' dedi. Sonra hocaya sormuş. Hoca da, ''Kızını yanıma getir.'' demiş. Neyse, babamla yanına gittik. Eline bir kağıt aldı ve ''Bu kagıda iyice bak; ama gözünü bir yere dik ve oraya dikkatlice bak.'' dedi. Ben de baktım ve o beyaz saçlı kadını gördüm. Hoca: ''Gördüğün kadın bu mu?'' dedi. ''Evet'' dedim. Sonra hoca kağıdı aldı ve yırttı. ''Bu kadın kim?'' dedim. Hoca, ''Zamanı gelince söyleyeceğim.'' dedi. Bir ay kadar sonra dayımın oğlu beni istemeye geldi, beni dayımın oğluyla nişanladılar. Sonra yine rüyamda o kadın geldi. Bana, ''Sen evlenemezsin, sen oğlumunsun.'' dedi ve elimdeki nişan yüzüğünü çıkarttı. Uyandığımda yüzük elimdeydi. Sakinleşmeye çalıştım. Aradan bir ay geçti ve nişan bozuldu; çünkü dayımın oğlu, yani nişanlım trafik kazasında öldü. Kazadan altı aya yakın zaman geçti, herşey düzene girmeye başlamıştı ki yine o rüyalar başladı. Ben de gece yatağıma geldiğimde rüyamda o kadının geleceğini, aynı sözleri söyleyecegini biliyordum. Yatağıma uzandım, gözümü kapattım. ''Gel oğlunla evlenmeyi kabul ediyorum.'' dedim. Daha fazla dayanamayacaktım. Sonra uyudum ve kadın geldi. Bana ''Senin göz perdeni kaldıracağım ve bizi tam olarak göreceksin.'' dedi. Elini gözlerimin üzerinde gezdirdi. Olanları babama anlattım ve tekrar hocaya gittik. Hoca bana, ''Kızım, sana cinlerin rüzgarı değmiş ve senle evlenmek istiyorlar.'' dedi. Dua etti ve bana muska verdi. ''Boynunda taşı.'' dedi. Gece yatmak için odama gittim. Tam yatağıma uzandım, tepemde bir bayan gördüm, yataktan fırlayarak kalktım. Bana, ''Korkma, ben boynunda taşıdığın muskanın için burdayım.'' dedi. Ne kadar dua etsem de gitmedi. Olanları babama anlattım, babam da hemen hocaya gitti. Hoca, olanlara şaşırmış. Benim hiçbir şey görmemem gerektiğini söylemiş. O bayanı her zaman görmeye başlamıştım ama eskisi kadar korkmuyordum. Rüyalarımda rahatım artık. Beş ay geçti ve ben bunları yazıyorum. Bunları yazarken bile o bayanı görüyorum.

18 Nisan 2020 Cumartesi

Nesilden nesile geçen musallat olayı +18

Anlatacağım olay tamamen gerçektir. 18 temmuz 2005 Sabah kahvaltıya kalkmıştım. Fakat evde kimseler yoktu. Annemi aradım. “Nerdesiniz anne kimse evde yok.”  Ağlamaklı bir sesle, “Dedeni kaybettik oğlum.” Ben olduğum yerde çöktüm ağladım. Hemen apar topar köye gittim. Dedemin üstünde bir beyaz örtü, onun üstünde bir bıçak. Ağlaya ağlaya dualarımızı okuyup taziye kabul ediyorduk. Dedeme köy halkı tarafından çok hürmet edilirdi. Taziyeler bittikten sonra dedemin odasına girdim orada bir sandık vardı. Adeta “Beni aç beni aç!” diyordu sanki… Yanına gittim. Orada sandık açılmıyordu. Anaanneme sordum bana ters ters baktı ve sakın bir daha o sandığa dokunmamı söyledi. BEYLER OLAYLARDA GEÇEN BÜTÜN RİTÜEL MALZEMELERİNİ DUALARINI HEPSİNİ AÇIK AÇIK YAZICAM ETKİLENCEK OLANLAR OKUMASIN LÜTFEN! Ama ben bu sandığı açmaya kararlıydım. Niyeyse bu sandığa karşı bir aşırı merakım oldu. Ertesi gün oldu anaannem herkesi kahvaltıya çağırdı, karşımda oturup bana pis pis sırıtıyordu. Kahvaltımı bitirdim. İçeri girdim. Televizyon izledikten sonra biraz kestireyim dedim. Rüyamda anaannem “LA İLAH VELLE ALEMUN DECCUR!” diye bağırıp koşuyordu. Arkasından siyah gölgeler kovalıyordu. Kalktıktan sonra köyün imamına gittim ve rüyamı anlattım olum git buralardan dedi... Ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değildim. Herhalde dedemin ölümü piskolejimi bozmuştu. Çok oyalanmadan eve girdim evde kimse yoktu... Yine dedemin odasına girdim. Sandık esrarengiz bir şekilde açıktı. İçinde kağıtlar, bakır tepsiler, kitaplar vardı ama orda bir şey parıldıyordu. O bir kolyeydi. İki kapaklı içinde resim vardı gördüklerim karşısında şoka girdim dedemin ve benim resmim ama benim gözlerim oyulmuş biçimdeydi hemen kolyeyi cebime soktum ve Sandığı kapattım annemler geldikten sonra herkes yatağına girdi. Anaannem'in sesiyle uyandık evin içinde bağırarak sen çaldın sen çaldın diye bağırıyordu bana bakarak. Annemler gelip sakinleştirdi. Artık her şeyi daha iyi anlıyordum bu sandıkta bir şeyler vardı hemde çok değişik şeyler. Ertesi gün kolyeyi Anaanneme geri verdim Özür dilerim dedim. Bana bakarak "Domuzun soyu hırsız" dedi bende niye öyle diyosun anaanne benimde resmim var orda zaten o sen değilsin diyerek sırıttı ve içeri girdi. Artık gerçekten korkuyordum içimde bir ürperti vardı. Bu evdeki olayları çözmem lazımdı uyudum ama bu sefer kabus görmemiştim. Ertesi gün imama gittim hocam napıcam ben nedir bu işler... Ben: (K) Hoca: (H) olsun… H: Gel seninle bir konuşalım evlat... K: dinliyorum hocam H: Bak oğlum deden seneler önce şerli varlıklarla uğraştı cin kabilesi AFARİD cin kabilesi dedene düşmandı bir çok kez dedeni saptırmayı denediler fakat senin deden onlarla savaştı ama malasef yenik düştü şerliler dedeni elinden aldı... içimden amına kodumun kabilesi sülalenizi sikicem demiştim. Eve gittiğimde kapıyı anaannem açtı bidaha o adamın yanına gitme dedi. Hangi adamın neden bahsediyorsun diye sordum? Sakın o imamın yanına gitme bir daha dedi ve dişlerini sıktı. Annemler de bu durumu farketmişlerdi ama anaannem annemlere düzgün davranıyordu. Gece oldu ve ben yattım... Bu sefer çok güzel bir kız gördüm rüyamda adeta büyüleyici güzelliği vardı ama bana yaklaştıkça çirkinleşiyordu. Birden boğazıma sarıldı ve o iğrenç suratı ortaya çıktı simsiyah diken gibi dişler, masmavi gözler ve çürük etler. ÖLECEKSİN EY ÇAMURUN SOYU DEDEN GİBİ TOPRAĞA KARIŞACAKSIN! Bu sözleri duyduktan sonra annem uyandırdı ne diyosun olum dedi bana. Anne bişey demiyorum uyuyodum nooldu. Annem uyurken sesli bir şekilde ibranice konuştuğumu duymuş... Artık canıma tak etmişti bu şerlilerden kurtulmam lazımdı. Köyün imamına gittim ve beni bu işten kurtaracak biri varmı dedim. Beni mustafa hocaya götürdü olayı anlattım hoca içinden dualar okuyodu ve birden şiddetle bağırdı ev sallandı resmen... “MÂ İSMİKE.” ve vücudumun kontrolu bende değildi birden bende bağırmaya başladım BIRAK BENİ EY ADEM Ne istiyorsun bu çocuktan dedi hoca ve ben dedesinin soyunu kurutucaz hahhahah diye bağırdı Hoca yüzüme kaynar su fırlattı baya bi canım acımıştı ve hala olayın etkisindeydim kollarım mosmordu... Hoca bunlardan kurtulmanın tek yolu var evlat cin bebek büyüsü yapıcaz ertesi gün tekrar gel ve gelirken kimselere bişey söyleme... Eve tekrar gittim kapıyı çaldım veeee. Kapıyı annem açtım ama farklı bişey vardı ayakları tersti... Geçsene olum içeri dedi ben direk köy kahvehanesine kaçtım Cemil abi hayırdır kekoz dedi. Bizimkilerle kavga ettim abi burda kalabilir miyim bugün diye sordum. Sağolsun kırmadı beni ve izin verdi çektim 2 sandalye ve uyudum sabah olduğunda teşekkür edip eve doğru yola çıktım. Kapıyı çaldım annem açtı ama ayakları düzgündü içeri girdim napıyosunuz falan anaannem nerde dedim yatıyo dedi. ilginç normalde bu saate kadar yatmazdı ama hadi bakalım... Akşam üstü mustafa hocaya gitmek için kapıdan çıkacaktım ki odadan ses geldi gitme diye umursamadan hızlı adımlarla hocanın yanına gittim içeri girdim bana benzeyen bez bir bebek vardı hoca oturdu karşıma ard arda Felak ve nas suresi okudu ardından rukye ayeti okunca evde çığlıklar duymaya başladık durmadan rukye ayeti okuyoduk hoca birden makası bebeğin kalbine sapladı o an camlar çerçeveler kırıldı ev sallanmaya başladı. GÖZLERİNİ KAPAT SAKIN AÇMA! dedi mustafa hoca. içimden dualar okuyodum gözlerini aç dediği zaman şoka girmiştim nerdeyse 5 dk kıpırdayamadım Karşımda rahmetli dedem oturuyodu bana sevgiyle gülümsüyordu. Dede senmisin diye seslendim ben Nusaybin kabilesi  (BU ARADA NUSAYBiN KABİLES İLK MÜSLÜMAN OLAN CİN KABİLESİDİR) Nusaybin kabilesinden bir elçiymiş dedemin suretinde gelmiş ve bana şunları söyledi biz kabilemiz olarak seni koruyoruz o lanetlenmişlerle savaşıyoruz o kadından uzak dur dedi hangi kadından sordum ZELİHADANNN diye bağırıp gitti bu anaannemin ismiydi cidden artık ölsemde kurtulsam diye dua ediyordum kulaklarıma gülüşme sesleri geliyodu. Hocayla muhabbet ederken çığlık sesi duyduk sokaktan bu annemin sesiydi... Hemen hocayla eve doğru koştuk ve evin önünde gördüğümüz şey karşısında şok olmuştuk. Anaannem'in yüzü parçalanmış bir şekilde yerde yatıyordu mustafa hoca hemen beni ve annemi kollarımızdan tutup eve koşun diye çekiştirdi biz eve koştuk içeri girdik... Annemin ağlamaktan gözleri kan çanağı olmuştu hoca hemen bir bardak su doldurdu okuyup üfleyip anneme verdi annem biraz sakinleşti. - hocam napıcaz şimdi annemin başına bişey gelmesin nolur - oğlum artık herşey daha tehlikeli AFARİD cin kabilesi saldırıya geçti artık kimsenin canı güvende değil bizi çok zor günler bekliyordu hepimiz sürekli dua okuyoduk gülüşme sesleri fısıltılarla iç iç içeydik ve içeri büyük taş fırladı dışında aramice yazılar yazıyordu  (NE OLDUĞUNU YAZMIYCAM PANPALARIM NE OLUR NE OLMAZ SIKINTIYA GİRMENİZİ İSTEMEM ISRAR EDEN OLURSA ÖZELDEN ATARIM) Koskoca bir taştı ve her tarafı kandı hoca hemen dolaptan bakır tepsiler ve mumlar çıkardı... Bakır tepsiye kaynar suyu döktü içine taşı koydu ve annem anında mosmor oldu... Hoca bağırarak ANNENİ TUT! Dedi annem kendini yerden yere vuruyordu ben annemi hemen kollarımla arkadan sardım mustafa hoca ip getirerek annemi bağladı... Annem, “FELHEM HAN FELHEM HAN FELHEM HAN!” diye 3 kere tekrarladı hoca bakır tepsiden çıkardığı taşı annemin kafasına vurdu ve annem bayıldı. Annem uyandığında ise tırnakları mosmor olmuştu hoca annemi sürekli okuyordu annemin gözleri sanki başka birilerine aitti (BEYLER İBRANİCE VE ARAMİCE YAZILARI OKUDUKTAN SONRA NAS SURESİ OKUYUN ZİRA BU DİLLER CİNLERİN DİKKATİNİ ÇEKER VE ETRAFINIZA TOPLANIRLAR) Annemi tekrardan yatırıp iplerle bağladık koltuğa ve içerde ki odaya rituel yapmaya gittik. Hoca bakır tepsiyi alıp 3 tane saç telimi  ve parmaktan kan aldı ama çok fazla kan aldı bi ara tansiyonum düştü kan kaybından... Toparlandıktan sonra rituel başladı... Hoca dua okumaya başladı BURDAN SONRASINI OKUMAMAK SİZİN RUH SAĞLIĞINIZ İÇİN DAHA İYİ OLUR EĞER OKURSANIZ BOL BOL NAS FELAK SURESi OKUYUN! “Mettehaze sâhıbeten ve la velêden ve innehû kâne yekülü safîhüna alâllahi şetaten ve inna zenannâ.” Duayı okuduktan sonra su fokurdamaya başladı ve etrafta gölgeler cirit atmaya başladı sonra ise dehşet anları başladı... Hocaya aniden bişeyler olmaya başladı ve gözleri kapkara oldu benim vücudum tamamen kitlendi hoca tavana bakarak bağırdı “EY RAB EY ÂLEMLERİN VE HERŞEYİN SAHİBİ OLAN RABBİM SEN MİSİN BU ÇAMURU BANA ÜSTÜN GÖREN GÖR İŞTE! GÖR BANA ÜSTÜN KILDIĞIN VARLIĞI.” Hoca aniden bayıldı ben hala olayın şokundaydım sonradan hocayı kaldırdım uyandıktan sonra olanları duyunca ağlamaya başladı koskoca mustafa hoca hüngür hüngür Ağlıyordu nasıl bir oyuna düşmüştük biz? Birlikte annemi iplerden çıkarmaya gittik fakat o da ne... İpleri çözülmüş bir halde koltukta yatıyordu olanlar cidden hiç normal değildi biz napıcaz diye düşünürken sabah ezanı okundu eve bi sessizlik gelmişti. Sanki o bütün cinler ezanla birlikte gitmişti Allahıma şükrettim imdadımıza yetişmişti. O gün rahat bir uyku çekmiştim. O gün cidden rahat bir gün geçirmiştik anaannemi defin etmiştik ama köy halkı bizden korkuyordu selam bile almıyolardı tekrardan eve döndük. Artık bu işi komple halletmek şart olmuştu... Rituel yapmaya gittik… Bu sefer farklı bir ritüel denedik... cam parçaları ve kanlarla bi ritüel başlattık Ard arda dualar okuyorduk hocayla etrafta fısıldaşmalar yükseldi. Ve birden ayağıma cam parçaları battı Mustafa hoca eğer şerlilerden kurtulmak istiyosan dayanmalısın evlat dedi. Çünkü bu cinniler insanları korkuttukça ve acı verdikçe güçleniyordu. Ben hiç bir şey çaktırmadım şerli varlıklara. ASIL SHOW ŞİMDİ BAŞLIYOR BEYLER CİNNİLERE EBESİNİN AMINI TERSTEN GÖSTERECEKTİM. Ardından kapının altından simsiyah bir akrep geldi Cesaretimi toplayıp Allahuekber deyip cam parçasını Akrepe soktum o akrepten öyle bir ses geldi ki ev sallandı resmen 30 saniyeleğine sağır olmuştum...  Ardından bir akrep daha geldi tavandan onada geberin orospu çocukları diye bağırıp dualı cam parçalarından batırdım bağırdı bu sefer akrebin içinden simsiyah duman çıkıp göğe yükseldi. Benimde tabi egom yükseldi kendimi bi an Allah hissettim amk vuruyorum kırbacı vuruyorum kırbacı. 2 akrep öldükten sonra etrafta sessizlik oldu... Annemi kontrol etmeye gittim ama yerinde yoktu evin her yerine baktım annem yoktu... Nerdeydi annem şerliler mi kaçırmıştı? Artık dayanamadım beyler annemi kaybedemezdim bi kaç ritüel malzemesi alıp gece gece ormana koştum. Hemen ormana girdim bir çember yaptım içine oturdum bağıra bağıra dua okuyordum ağaçlar, yıkılıyordu etrafımda onlarca Çarşaflı cin vardı. “GEBERECEKSİNİZ DOMUZ TOHUMLARI!” Diye bağırıyordum. Etraf kıyamet gibiydi ağaçlar yanıyor fısıltılar gülüşmeler çemberin içine giremiyorlardı “İLLEZİNE AMENÜ CİNNAH VE ELLEZİNE EL KURAN LA İLAHE İLAH!” Diye bağırıp kafamı sağa sola çeviriyordum hızlıca şerliler çıldırmıştı sinirden adeta ben devam ediyorum kafamı sallamaya dua etmeye... En sonunda direk kafamı göğe yükseltip “ALLAHHHHHHHHH!” Diye bağırdım ve o anda bütün cinler duman oldu gökyüzüne uçtu etraftan yükseliyorlardı. Cinler ormanın yarısını yaktı etraftan hala gölgeleri arş-ü-âĺâ ya yükseliyordu ben diz üstü kapanıp gözlerimi kapattım kulaklarımı tıkadım. Sabaha kadar çemberden çıkmadım sabah olup gözlerimi açtım. Ormanda yürüyüp evime gittim annem karşımdaydı Kurtulmuştu! Koştum sarıldım öptüm Olaydan aylar geçti anasını sikmiştim yavşakların daha rüyalarıma bile gelmediler. Annemle huzurlu şekilde yaşıyoruz siz siz olun bu şerlilere bulaşmayın.

Cinler ile uğraşan Hocanın Başından Geçen Gizemli Olay

Büyü bozma işleri ile uğraşan Harun Ceylan isimli hoca, yine bir büyü bozma işi için, Kastamonu’nun bir köyüne gitti.

Gittiği köyde 6 hane vardı.

Kendisini arayan kişiyi ulaşıp evi kolayca buldu.

Harun Ceylan, evde birkaç gün güzel bir şekilde geçirdi.

İşe koyulma vakti geldi diyerek başladı.

47 yaşında ki Hatice’yi kurtarmak için gece olmasını bekledi.

Gece 1 gibi evin bahçesine geçtiler. Harun, yere bir çember çizdi.

Çemberin çevresine, dua yazılı kağıtlar koydu.

Hatice’yi çemberin içine soktu. Dualar okudu. Ancak ters giden bir şeyler vardı.

Hatice, hiç tepki vermiyordu.

Harun’a kitlenmiş bir şekilde bakıyordu.

Şu kelimeleri tekrar edip duruyordu.

Hatice: – Helakis inna vezir abi fürün!

Devam ederek tekrarlıyordu.

Hatice’nin kocası bu duruma çok sinirlendi. Kadın Tekrarladıkça Adam Deliriyordu.

Adam, bir hışımla eve girdi. Ruhsatlı silahını aldı ve Hatice’ye 5 el ateş etti!

Ardından kendini vurdu!

Harun 5 dakika boyunca kendine gelemedi.

Eşyalarını almak için içeri girdi.

Aşağı ineceği sırada, mutfak kapısının açıldığını fark etti!

Ardından, deprem olurcasına ev sallanmaya başladı! Apar topar kaçtı! Arabasına koştu ve bindi.

Tam bu sırada, evin önünde duran gölgeleri fark etti!

Gölgelerin dibinde 5 adet kara kedi vardı.

Arabayı çalıştırdı ve köyden uzaklaştı.

Seyir halinde yolun ortasında yaşlı bir kadın çıktı ve Harun vurmamak için şarampole çarptı ve yuvarlandı.

Kazadan sonra, Harun’un ayakları sakat kaldı.

Harun: – Her gece Hatice Rüyamda beni boğuyor!

2 Kinci Hikayeye Geçelim

Beddua

Bizim eve yazın, pek kimse gelip gitmez. Bende genelde yalnız kalırdım. Çok sıkılırsam arkadaşlarımı çağırırdım. Bizim ev 3 odalı ve bir odası da çok karanlık ve serindi.

Bende serin olduğu için orada yatardım.

O gün, arkadaşlar ile bizim evde toplanmıştık. Cin muhabbeti yapmaya başladık. Benim başıma daha önce de böyle olaylar geldiği için arkadaşları korkutmak amacıyla, birkaç şaka yapayım dedim.

Arkadaşlarım çok korkmuştu. Bana söyledikleri sözleri duydum. Fakat o zaman pek de umursamamıştım.

Söyledikleri sözler, Allah sana da inşallah, böyle şeyler yaşatır demişlerdi.

Gece olunca arkadaşlarım gitti.

Bende serin ve karanlık olan odada yatayım dedim.

Odaya girdim ve yattım.

Uyuduktan yarım saat sonra, hafif bir rüzgar hissettim.

Odada ufak bir pencere vardı. O açıktı. Kalkıp kapatmak istedim ve harekete geçtim. Uyku sersemliği ile doğrulurken bir anda gözüm tavana dikildi.

Yerimden kalkmak istedim kalkamadım!

Biranda gözlerim kapandı.

Bu sefer ben gözlerimi açmaya çalıştım.

O benim gözlerimi kapatmaya çalıştı!

Daha sonra da beni yataktan atmaya çalıştı!

Ben kendimi diğer tarafa doğru çekmeye çalışıyordum.

Biranda beni bıraktı. Sonra duvara çarptı.

Daha beni bırakmasından saniyeler geçmeden, belimden yukarıya kalkmaya başladım!

Ellerim havadaydı! Aşağıya düşmüyordum!

Ellerimi de benimle birlikte havaya kaldırmıştı!

Kapalı olan gözlerim biranda açıldı!

Karşımda bir çift göz gördüm!

Kırmızı ve alev gibiydi!

Sağdan sola ve soldan sağa kapak gibi kapanıp açılıyordu!

Bedenime ve bütün organlarıma sanki çiviler batıyormuş gibi hissediyordum!

Beni öldürecek diye çok korkmuştum.

Normalde dua ezberleyemem ve pek sık dua okumam. Ama beni yukarıya kaldırırken biranda, şuan bile tam hatırlamadığım bir dua okudum!

Duayı okur okumaz beni yatağa fırlattı!

Sersem gibiydim.

Yataktan doğrulduğumda, başparmağımın yarılmış olduğunu gördüm. Çok kanıyordu. Açılan yaradan, kemiğimi görebiliyordum.

Kendimi o korku ile hemen dışarıya attım!

Elime, içten 27 dikiş ile kemikten life bağladılar. Dıştan ise 7 dikiş ile ancak kapatabildiler.

Olaydan sonra evde tek başına kalamadım. Hem ruhsal hem fiziksel bunalımlar geçirdim.

Ve bir bedduanın bunlara sebep olacağını hiç tahmin etmedim

17 Nisan 2020 Cuma

Üç Çatalı Gölge Köyündeki Ağlayan Bebek Olayı

Yaşanmış Korku Hikayeleri Şimdi size anlatacak olduğum olay, Üç Çatalı Gölge köyünde geçiyor. Dayım orada yaşarken geceleri balık tutmaya çıkardı ama oranın yerlileri hep bir efsaneden bahsederlermiş: “Ağlayan Bebek" olayı. 
Yaşanmış Korku  Gölge köyünün her yerinde su gözeleri olduğu için kış aylarında yeraltı sularının buharı yüzünden göz gözü görmezdi. Köyün ileri tarafları yeraltı sularından dolayı hem bataklıkla hem de kamışlarla doluydu. Her gece avlanmaya çıkan dayım bir gece cesaretini toplayıp, ağlayan bebek efsanesinin geçtiği derenin oraya balık avlamaya gitmiş. Üstünde lacivert yağmurluk, ayağında kahverengi botla yola çıkmış ve derenin yanındaki kayanın üstüne oturup olta atmış

O sırada hafiften bir yağmur çiğselemeye başlamış ve dayım, sanki çok uzaklardan gelen bir bebek sesi duyarmış gibi olmuş. Başındaki kapşonu çıkarıp sağ sola bakınmış ama yağmurluğun hışırtısından dolayı pek bir şey anlayamamış. Bunun üzerine kapşonunu geri takmış. İlerleyen vakitlerde bebeğin sesiyle beraber bir ayak ses, ve  hışırtı da duymaya başlamış. Bebeğin ağlama sesi çok uzaklardan gelirken ayak sesleri çok yakından geliyormuş. O hışırtı iki üç metre ilerisinden gelmeye başlayınca bir an korkuya kapılmış ve  oltayı bırakıp hareketsiz bir şekilde durmaya başlamış. Yağmur da aniden şiddetini artırmış ve yine bir anda kesilivermiş. Yağmurun kesilmesiyle birlikte ayak sesleri, hışırtı ve ağlama sesleri de kesilmiş. 

Dayımın dereye bıraktığı oltanın ucuna birden balık takılmış ve hareket eden balığın etkisiyle kayaya sürten olta bir ses oluşturmuş. Oltanın sürtünme sesinden sonra dayımın arkasından bir ayak sesi duyulmuş ve önceden uzaktan gelen bebeğin ağlama sesi de giderek yaklaşmaya başlamış. O ne olduğu belirsiz kişi ya da  varlık artık dibine kadar girmiş dayımın. Dayım, hemen arkasında olduğunu hissediyor ama dönüp neyle kaşılaşacağını bilmediği için korkusundan dönüp bakamıyormuş. Bir anda cesaretini toplayıp arkasına döndüğünde bebek sesi ve hışırtı kaybolmuş. Dayım sabaha kadar o kayanın üstünde hareketsiz oturup, gün ağarmaya başlayınca da evine dönmüş. 

Yaşanmış Gerçek 4 Kısa Cin Hikayeleri

Bizzat yaşayanlar tarafından anlatılan 6 kısa cin hikayesi. Okuyacağınız korku dolu hikayelerin başlıkları ise şu şekilde: “Çoban Ateşi”, “Işınlanan Adamlar”, “Ahır Cinleri”, “Lavaboya Sıcak Su Döktüğüm İçin”, “Ağacın Dalına Sıçrayan Adam”. 

Hikaye 1: Çoban Ateşi



Kısa Korku Hikayeleri – Çoban Ateşi

  • 1946 senesinde; babamla beraber Bingöl-Goynuk’un Çatak köyünden geliyordum. Şeker Baba adlı yerden yaylaya doğru yürüyorduk. Babam için gece gündüz fark etmez, yürürdü. “Çıkalım oğlum” dedi. “Gün battı; benim işlerim var yarın. Onun için burada kalamayız.” dedi. Çıktık. Önümüzde eşek vardı. Ben babamla geliyordum ve yürüyüp Kara Cehennem bölgesinin sonuna,  Eser Baba yaylasına; Karer bölgesine doğru geldik. Orada yolun soluna doğru baktım. Ormanlıkta bir ateş yanıyordu.
  • O ateş bazen gölge oluyor, bazen de parlıyordu. Garip garip sesler vardı ve babam orada eline dahreyi (ağaç kesmeye yarayan demir) aldı. Babam, yabani hayvanları ve cin-peri dediğimiz varlıkları korkutmak için yanında taşırdı. Cinler, demir sesini duyunca korkarlarmış… Yollarına yakın geçtiğimiz için eşek öndeydi, ben arkadaydım ve babam beni araya aldı. “Sen gel” dedi. “Geliyorlar”dedi. Daha sonra; yürürken türkü, şarkı gibi sesler gelmeye başlamıştı . 
  • Böylelikle babamla tepeye çıkmıştık. Babama,ler ne olduğunu sordum. Babam korkmamam için bana ne olduğunu söylemiyordu. Ertesi gün; eve varınca ablama anlattım yaşadıklarımızı. Ablam ise “O gördüğünüz çoban ateşidir.” dedi ve ”Kara Cehennem’de o saatte çoban ateşinin etrafında cinler bulunur. O ateşin etrafında cinlerin düğünü olur.” dedi. “Ateş yakmışlar ve düğün yapmışlar. Babam, senin korkmaman için söylememiştir” dedi. “Babam seni eşekle arasına aldı ki sana zarar
  • vermesinler. Dahreyi de cinler metal sesinden korkar diye çıkarmıştır. “dedi.

Hikaye 2: Işınlanan Adamlar

  • Ben Trabzonluyum. Bilirsiniz; bizim Trabzon’un yaylaları meşhurdur. Eskiden biz de yazları yaylaya çıkardık. Hayvancılık yapardık. O zamanlar 7-8 tane ineğimiz vardı. Otlamaya gönderdik. Öğle vakti, bunlar otlamaktan döndü ama bir tanesi sürüden ayrılmış. Dağda kalmıştı. Dedem bana “Çık yukari; dağlara bak ama fazla yukarı gitme.” demişti; ineği belki görürüm diye… Ben, elime deüneği alıp, dağa çıkmaya başladım. Ormanı geçtim. Ormanın yukarısında büyük bir ova var; biz oraya Büyükdüz deriz. 
  • Baktım bizim inek orada değil. Ben de bir taşın üzerine oturdum; bekliyorum. Hani belki inek oraya gelir diye. Sonra baktım; iki tane adam, dağdan yukarı çıkıyor. Ben de peşlerinden gitmeye başladım. Güya yanlarına gidip “Buralarda inek gördünüz mü?” diye soracağım. Adamlar gidiyor, ben de peşlerinden hızlı hızlı yürüyorum; bir türlü yetişemiyorum. Sonra koşmaya başladım ama yine yetişemiyorum. Sonra adamlar tepeden arkaya aştı, biraz sonra ben de aştım.
  • Baktım adamlar taa karşı dağın tepesinde yürüyorlar. Şaşırdım; bunlar ne zaman geçti oraya diye. Sonra bunlara yetişemem diye tekrar ovaya indim. Ovaya geldim baktım en az 400-500 tane koyun var… Başlarında da dört tane adam. Adamlar hep aynı giyimli; beyaz; palto gibi bir şey, yakaları siyah, kafalarında da koni biçiminde, kırmızı, şapka gibi bir şey var. Ben onları izliyorum; baktım orada el arabası gibi bir şey var. O adamlardan birisi ona bindi. Araba dağdan yukarı doğru çıkmaya başladı. Sonra araba dağın tepesinden kendi kendine aşağı indi. Diğer üçü de ona bindi ve sonra tekrar dağa çıktı araba.
  • Sonra ormandan bir inek sesi duyar oldum. Gittim; taşların arkasından ormana doğru. En fazla 3-4 saniye bakmışımdır. Kafamı ovaya çevirdim; ne koyun var ne başka bir sey! İşte orada korktum. Kendimi ormana attım. O korkuyla iki dakikada eve indim tabi. O zamanlar cin, peri nedir bilmiyorum. Gittim, dedeme dedim “Böyle böyle…” Dedem “Onlar cindir.” dedi. “Öyle görünürler ama onlara bir şey yapmazsan bir zarar vermezler.” dedi. Çünkü dedem zamanında çok görmüş. O yüzden “Korkma öyle şeylerden” dedi…

Hikaye 3: Ahır Cinleri





Kısa Korku Hikayeleri - Ahırdaki Cinler
Kısa Korku Hikayeleri – Ahırdaki Cinler

  • Sıcak bir Ağustos akşamı, yorgun argın eve döndüğümde; ineğin hasta olduğunu söylediler. Murdar olmaması için sabaha kadar başında beklemem gerekiyordu. Battaniyemi aldım, ahırın bir köşesinde, ineğe yakın olan bir yere uzandım. Henüz uykuya geçmiştim ki sırtıma yediğim bir tekmenin acısıyla uyandım. Direğe asılı duran fanus lambanın ışığı altında seçebildiğim kadarıyla bana tekmeyi vuran;iriyarı, saçı sakalı birbirine karışmış, acayip bir mahluktu. 
  • Yerimden kalktım. Fanusun olduğu direğe dayanarak öylece kaldım. Gördüğüm şeyin bir cin olduğunu anlamıştım. Çünkü her sabah ahıra girdiğimde; atın yelelerini örülmüş olarak bulurdum. Korkudan zangır zangır titriyordum. Dilim sanki boğazıma kaçmış, ağzımda tükürük namına bir şey kalmamıştı. Binlerce insan boğazımı sıkıyordu sanki. Bildiğim duaları okumak için kendimi zorladım; hiç hareket yoktu. Bağırmayı denedim; olmadı. Kollarım ve bacaklarım da kıpırdamıyordu. Ölmek üzere olduğumu zannettim.
  • Bana tekme atan cin, “deli öküz” dediğimiz hayvanın yanına gidip, bağını çözdü. O anda kendisine benzeyen birkaç cin daha geldi. Onlar da diğer malları çözerek üzerlerine bindiler. Sırtına oturdukları öküzleri, inekleri ahırın bir ucundan diğer ucuna sürdüler. Kendimden geçmiş, cansız bir ceset gibi dururken; ezan okunmaya başladı. Hoca ”Allahu ekber”der demez; cinlerin hepsi, büyük gürültüler çıkararak kaçıştı ve gözden kayboldular. Ezanı duyunca rahatlamış, kendime gelmiştim. Besmele çekerek kapıya doğru gerisin geri yürüdüm. Ahırdan çıkmamla eve gitmem bir oldu.

Hikaye 4: Lavaboya Sıcak Su Döktüğüm İçin

  • Ben bir yurtta çalışıyorum. Ramazan ayındayız. Sahur yemeğini ben dağıtıyorum. Yemeği dağıttım. Bulaşıklar birikmisti. Bulaşıkhaneye geçtim. Bir de her sahurda çay olur. Çay kazanı ile çay demlerdim. Çayın suyunu fazla koymuşum. Aklımdan şöyle geçirdim “Ben tabakları filan yıkarken kazanın musluğunu açayım, giderin başına koyayım; suyu süzülsün ,soğusun. Elim de yanmaz.” diye düşündüm. Ve böyle de yaptım. İşleri bitirdim, eve gittim.
  • Saat 8 civari idi ama ayakta kaldığım sürede hiçbir anormallik yoktu. Uyudum ama sürekli kabuslar görüyorum. Dedim ki “Bir abdest alayım, dua edip öyle yatayım.” Yataktan tam ayağa kalkacakken birden üzerime 1.80 boylarında, siyah bir duman çullandı. Neye uğradığımı şaşırmış bir haldeydim. İşin kötü yanı; elim ayağım tutmuyordu. Sadece gözüm, ağzım çalışıyordu ve siyah duman boğazıma doğru geliyordu. O geldikçe nefesim kesiliyordu. Ağzımı zar zor oynatıp; besmele çektim, Ayetel Kürsi’yi okudum. Siyah duman ve ağırlık bir anda üzerimden gitti ama o anda bayılmışım.
  • Bir rüya gördüm. Rüyamda: kafası gözükmeyen bir zat, -yani adamı boğazına kadar görüyorum- kaftanlı filan… Bir köy yolunda ilerliyoruz. Önümüze bir örümcek çıkıyor ve bu örumcek bana sürekli ağ atıyor. Beni rahatsız ediyor. Yanımdaki zat örümceğe soruyor “Bu adam sana ne yaptı? 
  • Onu neden rahat bırakmıyorsun?” O sırada örümcek dile geldi ve anlamını bilmediğim, Arapça’ya benzeyen bir dilde, bir şeyler söyledi ama ben anlamadım. Yanımdaki zata sordum “Bu örümcek ne dedi?” diye. “Bu örümcek, Müslüman bir cindir ve senin ona zarar verdiğini söylüyor.” dedi. Sonra şöyle dedi “Kalk ve tövbe et.” O sırada uyandım ve koşarak abdest alıp, tövbe ettim. O günden sonra başıma böyle bir olay gelmedi ama lavaboya su dökerken, çöp atarken, aklıma hep bu olay gelir. Tedbiri elden bırakmam. 

Hikaye 5: Ağacın Dalına Sıçrayan Adam

  • Yaşadığım bu olay ben 17 yaşımda iken gerçekleşti… Gece yine her zamanki gibi saat 20:00 sularında tarladaki işimi bitirdim. Köyün yolunu tuttum. Yolun kenarında atımla ilerlerken at aniden huysuzlanmaya başladı. Atın neden huysuzlandığına anlam veremedim. Gerçekten de at bir türlü gitmiyordu. Birden soğuk bir rüzgar esmeye başladı. Kemiklerimde hissettim. Böyle güzel yeli hiç görmemiştim gerçekten de. Huysuzlanan ata biraz vurdum, bağırdım ve neticede yavaş yavaş hareket etmeye başladı.
  • Elimdeki fenerle yolu aydınlatmaya çalışıyordum. Birden yerde kan izleri gördüm. Yolum boyunca kan izleri devam ediyordu. 5-10 metre gittikten sonra; at, bu sefer dahada huysuzlaşmıştı. “Ne oluyor?” diye kendi kendime söyleniyordum. Böyle devam ederken birden karşıda bir adam gördüm. Karanlıktı; yüzünü göremiyordum. Bir ağacın dibine uzanmış bir vaziyette duruyordu. Hemen indim atttan. Atın üstünden iner inmez; at, kaşmaya başladı. Ata küfrediyordum; onca yolu nasıl gidecektim. Nerden baksan en aşağı 1 kilometre yol vardı eve kadar. 
  • Adama doğru yaklaştım ve adam birden ayağa kalktı. Acayip bir şekilde kalktı ama! Çok hızlıydı. Adam tek sıçrayışta ağacın tepesine çıktı. Beni gözlüyordu. Korkudan elim ayağım titriyordu. Köye doğru koşmaya başladım. Eve zor attım kendimi. Başımdan geçenleri annemlere anlattım. Buna benzer bir olayı da amcam yaşamış aynı yerde. Olay dikkatimi çekince bilahare köyün en yaşlısının yanına gittim. Olayı anlattım “Böyle böyle oldu oldu işte… Anlat hele dedem.” dedim. Meğerse çok eski zamanda iki kardeş varmış. Miras davası yüzünden; büyük olan, küçük olanı vurmus ve gördüğüm ağacın dibine kadar sürüklemiş. O olaydan sonra çoğu kişi, ölen adamın ruhunun orada gezindiğini söyler olmuş. 

Hikaye 6: “Defineyi Bulduk Yetişin!”

  • Dedem köyde hep define arama peşindeydi. Gece belirli saatlerde kazmaya baslardı. Jandarma görüp yakalamasın diye gece yapardı bu işleri. 11 Mart 2011 gecesi, dedemin yanında kalan halam aradı “Babam defineyi buldu” diye… Tabi heyecandan hemen yollara düştük. Dedemin evi; Kayseri Tomarza’daydi. Merkezden iki saat kadar bir uzaklıkta. Define heyecanıyla hiç konuşmadan, elimiz ayağımiz titreyerek gidiyorduk… Arabayla gece yarısı saat 02:00 sularında vardık köye. Çevreden dikkat çekmemek için hiç ses yapmadan dedemin evine doğru yürümeye başladık. Kapıyı yavaşça tıklattı babam.
  • Açan olmadı ama pencereden gaz lambasının ışığı gözüküyordu. Annemin pencereye yaklaşıp camdan içeri bakmasıyla canhıraşane bir çığlık atması bir oldu. Sonrasında dili tutulmuştu sanki; konusamadı. Biz de hemen koştuk pencereye; baktık. Dedemle halam, kendilerini asmış, bedenleri ipte sallanmaktaydı hala. Gördüğümüz manzaranın vehameti ve yaşadığımız ani şok üzerine hepimiz, tıpkı annemin yaptığı gibi bastık çığlığı.
  • Haykırışlarımız üzerine uyanan köylü, dedemin evinin önüne toplandı. Olayı görenler jandarmaya haber verdiler. Bir süre sonra olay yerine gelen jandarmanın evi didik didik aramasına rağmen define filan da çıkmadı. Halamla dedemin mezarları, köy mezarlığının yukarı kısmında… Bu olaydan sonra çıkan bazı söylenti ve dedikodular nedeniyle köyü yaklaşık 50 kadar kişi terk etti. Ama ben hala anlamıyorum; dedemle halam neden astılar kendilerini? Hem “Defineyi bulduk, yetişin!” demişlerdi. Define de yok ortalıkta. Kimilerine göre define büyülüymüş olay hala çözülemedi…